[16] Söyle! Onur'a ne yaptın?

113K 5.6K 313
                                    

Buyrun size bir bölüm dahaa!! :D Umarım hikayenin akışından memnunsunuzdur. ^^


Dolaptan tansiyon aletini ve termometreyi alıp Onur'un odasına doğru yürümeye başladım. Bir haftayı gecik süredir Onur'u görmemiştim. Ve enteresan bir şekilde şu süre zarfında Onur'u özlemiştim. Evet, itiraf ediyorum. Onur'u özledim. Her hafta görmeye alıştığım Onur'u geçen hafta görememiş olmak tuhaf gelmişti. Ama işte şimdi yine kendi kliniğimdeyim. Ve yine Onur'un odasına doğru yürüyorum. Tek bir fark var! Bu sefer çekingen değil, kendinden emin adımlar atıyordum. Bu öz güvenin nereden geldiğini sormayın. İnanın bilmiyorum!

Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıya hafifçe vurdum. İçeriden ses gelmeyince -aman ne şaşırdım!- kapıyı açıp içeriye doğru bir adım atmam ve duraksamam bir oldu. Onur uyanıktı! İşte şimdi şaşırmıştım. Ama Allah aşkına madem uyanık niye "Gir." filan demiyordu? Dese diline mi yapışırdı? Boğazımı kururdu? Neyse. Onur'a her zamanki gülümsemelerimden birini yollarken "Günaydın!" diyen Onur'la gülümsemem yerini şaşkınlığa bıraktı. Kaçıncı şaşırışımdı bu bugün?

Ağzımı açıp günaydın diyemediğim üç saniyeyi arkamızda bırakırken sonunda dudaklarım kıpırdanması gerektiğini hatırladı. "Günaydın Onur Bey." Şaşkınlıktan değişik tonda çıkan sesime lanet ederken Onur'un gözlerindeki pırıltı dikkatimi çekti. Onun gözleri mi ışıldamıştı az önce? Bunu gördüğüme eminim! Mutlu mu bakmıştı az önce o bana? Cidden mi?

Onur elindeki kitabı kenara bırakırken "Nasılsın?" diye sormasıyla iyice afalladım. Ne olmuştu bu çocuğa böyle? İçine bir şey mi kaçmıştı? Bedeni el mi değiştirmişti? Kafasına saksı mı düşmüştü? Onur'u deli gibi sarsıp "Söyle! Onur'a ne yaptın?" dememek için kendimle büyük bir mücadele verdikten sonra cevaplamam gereken bir soru olduğu aklıma geldi.

Elimdeki aletleri masaya bıraktıktan sonra "İyiyim Onur Bey. Siz nasılsınız?" diyerek ona soru yönelttiğim de tekrar "Kanserli." dememesi için dua etmeye başladım. Zira bunu derse olayın büyüsü bozulacak ve Onur eskisi gibi asabi olacak gibi geliyordu bana. Ve nedense Onur'un bu halini diğer halinden daha çok sevmiştim. Allah aşkına kim bu halini daha çok sevmezdi ki?

Onur sağ elinin işaret parmağı ile burnunun altını kaşıyıp "Her zamankinden bir gıdım daha iyi." diyerek cevapladı sorumu. Ve ben ne zaman tutmaya başladığımı bilmediğim nefesimi verdim. Yüzümdeki gülümseme büyürken Onur'un masaya bıraktığı kitaba baktım. Madem konuşası vardı, o zaman bende onu konuştururdum. "Ne okuyordun?" diyerek merakla kitabı gösterdim. Kitaba kısa bir bakış atıp bana döndü. "Suyu arayan adam."

"Neyi anlatıyor?" Masaya bıraktığı kitabı tekrar eline alıp elinde biraz çevirdi. "Berat getirdi geçen hafta. Bende henüz yeni başladım. Ama sanırım vazgeçmemeyi anlatan bir kitap. Yani girişinden öyle anladım ben." İlk defa bana bu kadar uzun ve içinde tersleyici bir ifadenin yer almadığı cümleler kurmuştu. Ve onu susturmayı asla istemezdim. "Ne yazıyor girişinde?"

Onur kitabin birkaç sayfasını geçip bir sayfada duraksadı ve okumaya başladı. "Bir adam vardı. Suyu arıyordu. Toprağı üç kulaç, beş kulaç kazdı. Suyu bulamadı. On kulaç, on beş kulaç kazdı. Gene suyu bulamadı. Sonra yerin derinliklerinde kara kaya tabakalarına rastladı. Yeis'e düştü, gücü sona erdi ve Suyu bulmaktan ümidini kesti. Fakat bir ses ona "Daha derinlere in, daha derinlere!" dedi. Daha derinlere indi ve suyu buldu." dedikten sonra kitabı kapatıp kucağına koydu.

Berat ne kadar güzel bir kitap getirmiş Onur'a böyle. Sanki ona bir şeyler anlatmak istemiş bu kitabı verirken. Vazgeçme... Ümidini kesme... Tamda benim amacım! Gözlerimi kitaba kenetlemiş, dalmış gitmişken Onur'un sesiyle kendime geldim. "Kitabın girişi güzel ama yeis ne demek anlamadım." dediği anda dedemin sesi yankılandı kulaklarımda.

Seni Bana Getirdi (Sevdim) [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin