Hafifçe kıstığım gözlerim eşliğinde başımı aşağı yukarı salladım.

"Tamam, maknae. Sana güveniyorum."

Yalan.

"Eğlenmeye çalışacağım."

Külliyen yalan.

"Hem çocuklar çok tatlı yaratıklar. Onlarla iyi anlaşabileceğime eminim."

Yalanın dibi.

Jungkook tam da ondan beklediğim şekilde şüpheyle beni süzdü. Ama suratında anlam veremediğim çarpık bir gülümseme vardı.

"Young..." Hafif bir tebessümle gözlerini ayaklarına dikti. "Şu an çok tatlısın, o yüzden sus lütfen."

Tanrım.

Ne hata yapmış olabilirdim? Maknaenin benden hoşlanmasına sebebiyet verecek ne tür bir davranış sergilemiş olabilirdim? Dünyanın en kaba kadınları listesinde birinci olacağıma kalbımı basabilirdim. Güzel değildim, öyle fit bir vücudum da yoktu. Resmen çocuğun gözlerinin önünde saçım yanmış, ve en büyük çirkefiliklerime Jungkook'u alet etmiştim. Nasıl benden hoşlanabilirdi ki? Aklından zoru falan mı vardı?

Midemde hissettiğim ani hazımsızlık nedeniyle kaşlarım çatıldı. Bu garip bir histi. Ne denirdi ki buna?

"Y-YA MAKNAE!" Ensesine hafif bir fıske indirdim. "SAÇMA SAÇMA KONUŞMA DA ZİLİ ÇAL!!"

Jungkook her daim olduğu gibi suratındaki gülümsemeye genişletti ve şirin olduğunu düşündüğü, ancak bana oldukça mide bulandırıcı gelen (!) bakışlarıyla baktıktan sonra yumruğuyla kapıyı tıktıkladı.

"ÇEKİL ŞURADAN." Yanımdakine omuz atarak yerine ben geçtim. "BİR KAPI NASIL ÇALINIR ONU BİLE BİLMİYORSUN." Kapıya kuvvetli bir tekme geçirdim. "Bak maknae, bazı insanların dikkatini çekmek için kaba davranman gerekir. Bunlar da onlar-"

"KİM BU HADDİNİ BİLMEYEN SERSERİ?!"

Dibimden işittiğim kükremeyle olduğum yere sıçradım. Kalın ve yüksek perdeden ses, devasa bir bedenden geldiğini hissettiriyordu.

Başımı korkuyla önüme çevirdiğimde sevinsem mi şaşırsam mı bilemedim. Çünkü kapı ardına dek açıktı ve holün her halinden buranın zengin bir sahibi olduğu anlaşılıyordu. Fakat sorun şu ki, görünürde kimse yoktu. Belli etmemeye çalışarak bir sağa bir sola bakındım. Ah, tabii. Anlaşılan kaba sesin sahibi yan villada falandı. Kapının kendi kendine açılmasına gelirsek, esen rüzgar cereyana neden olmuş olmalıydı.

Rahatlayarak bir nefes verip maknaeye baktım.

"Gördün mü, maknae? Bazen kaba kuvvet gerçekten işe yarıyor. Tabii sana gidip Park Jimin'i öldürmeni söylemiyorum. Ama bilirsin, bunu yapmak istersen seni durdurmam."

Jungkook gergince bana baktı. "Iıı, Young."

"Evet?" dedim gülümseyerek. "Yoksa onu öldürmeye çoktan karar vermiş miydin? Aigoo, şu an sana sarıla-"

"YA!!" Aynı korkutucu ses yine duyuldu. "KESİN GEVEZELİĞİ!!"

Pekala, bu sefer korkmamıştım ancak içinde bulunduğumuz bu durum gerçekten daha saçma bir hal almıştı. Önce tek bir çocuğun görünmediği bir doğum günü partisine geliyor, ardından ise nereden geldiği belli olmayan bir hanzonun sesini duyuyorduk. Korkmaya başlamalı mıydım?

"Young, oraya değil..." Jungkook telaşlı surat ifadesi eşliğinde çenemi hafifçe tutup aşağı indirdi. "Buraya bakacaksın..."

Gülmemek için dilimi ısırmam gerekti. Hayır, cidden. Çünkü karşımda hayatımda gördüğüm en komik manzara duruyordu. Karşımda bir adam vardı. Gerçi... pek adam sayılmaya da bilirdi. Kalçama zar zor gelen boyuyla daha çok bir çocuğu andırıyordu. Ve suratı öfkeden kıpkırmızı olmuş, minicik gözleri irileşmişti.

CRAFTY |Jungkook| ✓Where stories live. Discover now