20.Bölüm- İntihar gibisin, Akasya

1.4K 61 15
                                    

Fotoğraf, Duru'nun elbisesi.

İyi okumalarrr!!! :)

''Yokluğun varlığın bir,
Dünüm yok, yarınım sır

Nasıl inanırım sana?
Bu yürek ağır bana.
Sevgin öyle uzaklarda,
Nefes alsan da yanım
da.

Bu aşk fazla sana!''

Yağmur damlalarının kulaklarımı okşayan sesiyle gözlerimi araladım. Koltukta uyuyakalmıştım. Giray ortalarda görünmüyordu. Yavaşça koltukta doğruldum ve gözlerimi ovalayarak kendime gelmeye çalıştım. Yağmuru izlemek en büyük zevklerimden olduğundan, ağır adımlarla pencerenin yanına ilerledim. Kollarımı yavaşça göğsümde bağladım ve genişçe esneyip yağmurun özgür kalışını seyredaldım.

Yağmur bulutların içine hapsolduğu için kızgındı, bir kaç saat önce. Gürlüyordu, gökyüzünde acımasızca. Şimdi özgürlüğüne kavuşmuştu ve sevinç şakırtıları çıkarıp yere hapsoluyordu. Gökyüzünün eşsiz güzelliğinden, insanların ayak bastığı, kirlettikleri yere inmeyi neden istiyordu? Özgürlüklerinin sonunda, yine bir kapana kısılacaklarını bilmiyorlardı belki de. Özgür kalmak uğruna, yok oluyorlardı. Bende özgür kalmak istemiştim, tek başıma, bir şehirde... Özgür olmak istedim. Kimseyi tanımadan tekrar başlamak için güçsüz kalbim can atmıştı. Şimdi yine tutsaktım. Ruhum tutsaktı. Kalbim karanlık bir adama tutsaktı. Sözlerimle Aras'a tutsaktım. Tabi ya! Sözlerim vardı benim birde. Güya Giray bana aşık olacaktı ve ben ona tekmeyi koyacaktım. Bu cümlenin bir kaç ay sonra bu kadar can yakıcı gelebileceği, aklımın ucundan geçmezdi. Giray bana aşık olmayacağı için rahattım. Ama Aras'ın yakında ayrılacağız demesi baya bir kafamı karıştırmıştı. Ben Giray'a o tekmeyi vuracağıma, komple bacağımı keserdim, yinede vurmazdım. Bu benim elimde değildi. Bir söz vermiştim ve tutmak zorundaydım. Karşılığında güya, siyahlardan korunacaktım! Siyahların en büyüğünün içine hapsolmamış gibi, korunmak uğruna vermiştim bu sözü. Şimdi siyahın içine hapsettiği adama ben aşık değildim sanki. Ondan mı korunmak istemiştim? Tek güvende hissettiğim karanlıktan korunmak o zaman kulağa hoş gelmişti. Ama şuan o karanlığın içinde kaybolmak istiyordum.

Deli gibi istiyordum onu. Hiç karşılık beklemeden, canımı yakacağını bile bile, okyanusunda beni boğacağını bilerek ve en acısı da bunu deli gibi isteyerek, onun yanındaydım. Onun yanında olmadığım yerler bana yabancıydı. O olmadığı zaman kalbimin yavaşça kurumaya başladığını hissediyordum. Bir insana birden bu kadar bağlanmak, olacak iş miydi? Değildi! Bir şey vardı Giray'da...

Geçmişten kopup gelen, güveni, mutluluğu hatırlatan masum bir şey.

Belki son bir bakış.

Yada masumca akan göz yaşları.

Can yakıcı bir tanıdıklık.

Birbirine sımsıkı tutunmuş, yaşlı gözler görüyordum Giray'a bakınca. Onda bana ait bir şeyler vardı. Tanıdıktı benim için. Yeni biri değildi sanki. Zaten var olan, ama uzun zamandır kaybedip tekrar bulduğum ve kolayca en derinime hapsettiğim bir şey gibi. ''Tutsağız, ona. Boşversene süslü lafları. Sadece aşıksın işte. Fazlasına gerek mi var?'' diye fısıldadı kalbim, kulağıma doğru. Kalbimin ılık nefesini tüm vücudumda hissettim. Haklıydı, fazlasına gerek mi vardı? Aşıktım işte. Deli gibi!

O, yağmur damlasının şemsiyeye düştüğünde çıkardığı tok sesti. Şemsiyemin kapısını tıklatmıştı. Kayıtsız kalmadım bende, yağmurun beni sırılsıklam edeceğini bile bile kapattım şemsiyemi. Sırılsıklam oldum işte. Sırılsıklam aşık. Hemde istedim, hücrelerime kadar.

SİYAHIN SEN TONUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin