13.Bölüm- Aşk nedir?

1.3K 60 15
                                    

Not: Evet arkadaşlar yeni bölümle karşınızdayım. İnşallah beğenirsiniz. Bu bölümün şarkısı benim için çok önemli. Çünkü Siyahın Sen Tonu'nun kurgusunu ilk bu şarkıyı dinlerken kafamda hazırlamıştım. Ve bütün bölümleri bu şarkıyı dinleyerek yazıyorum. Dinlemenizi öneririm.

Ve şöyle bir şey yapalım. Yazmak isteyenler yoruma kendilerine göre 'Aşk nedir?' sorusuna cevap versinler. Yorumlarınızı bekliyorum iyi okumalar :) Bu arada herkesin eğitim yılı hayırlı olsun :)

Kalbim, kırgınlıkların ağırlığını taşıyamayacak kadar doluyken, daha fazla ağırlık yüklenmeye çalışıyordu. Artık bedenim güçsüz düşmüştü ve yere kapaklanması için son bir darbe kalmıştı. Bu darbeyi de, okyanus gözlü siyahın giydiği çocuk yapmıştı. Siyaha inat olan okyanuslarıyla beni öldürürken, aynı zamanda gözleri kadar keskin olan diliyle, beni kırgınlığımda boğulmaya itmişti. Kırılacak parçam yokken, kırmaya çalışmıştı ve bu benim ayakta kalmaya çalışan tarafımı, bezden bir bebek misali yere sermişti. Kırılmak değildi canımı yakan. Allah biliyor ya, o değildi. Canımı asıl yakan, ona kırılmaktı. Ona kırılma hakkım yokken, kalbimin hala ona kırılmaya çalışması oldukça saçmaydı. Bana olması gerektiği gibi davranıyordu ve ben buna kırılmamalıydım. Ama bir bakışı bile, boğulmama yetiyordu. Bir insan en çok, en sevdiğine kırılmaz mıydı? Kalbinin sahibi kimse, o kırabilirdi seni. Benim kalbimin sahibi, olmaması gereken birine aitse eğer, bu benim sonum olurdu.

*

Kucağında biraz kıpırdandığımda, başımı göğsüne daha çok bastırdı ve elini yavaşça belime indirdi. Belimin kavisini baş parmağıyla okşamaya başladı. Bu içimin gıdıklanmasına sebep olurken, tepki vermemeyi başardım ve vanilya kokusunu içime çektim. Sahi kokusunu içime çekerken gelen gözlerimi kapatma isteği, huzur bulduğum anlamına mı gelirdi?

''İyi misin?'' dediğinde sesi pürüzlü çıkmıştı.

''Değilim.'' diye mırıldandım ve tekrar gelen ağlama isteğini geri kovdum. Gözlerim her gözkapaklarımı indirdiğimde, acıyordu.

''Benim yüzümden mi?''

''Her şey yüzünden.''

''Biliyorsun, Duru. İyi olmamanın tek sebebi ben olabilirim.'' Sesi ifadesiz çıkmıştı. Oldukça ifadesiz.

''Öyle değil demek ki, Giray.'' dedim yorgun çıkan bir ses tonuyla. Şuan olduğumuz duruma bir türlü anlam veremiyordum. Saçma? Anlamsız? Sebepsiz? Güzel.

''Başka kim?'' Merak mı ediyordu gerçekten? Yoksa öylesine mi soruyordu? Bu çocuğu anlamak güçtü, gerçekten.

''Doğduğuma lanet okuyan annem yüzünden. Beni bırakıp giden babam yüzünden. Bana kazık atan Ezra yüzünden. Burası yüzünden. Aras yüzünden! Senin yüzünden. Hepiniz beni uçuruma doğru itiyorsunuz ve ben düşmeye başladım. Sadece ne zaman çakılacağımı bilmiyordum. Ve biliyor musun Giray? 1 saat önce çakıldım.'' Belimi okşayan parmağı öylece kaldı ve vücudu kaskatı kesildi. Bir süre hiçbir şey söylemedi.

''Babana ne oldu?'' Sırtımı sıvazlamaya başladığında, kendimi gazı çıkartılan bebek gibi hissettim. Kollarında bebek kadar masum ve savunmasızdım.

''Öldü.'' Dudaklarını başımda hissettiğimde, öpmediğini fark ettim. Göğüs kafesi inip kalktığında, saçlarımı kokladığımı fark ettim. Gerçekten şuan çok hastalıklı bir durumun içindeydik.

''Ezra kim?''

''Hem en yakınım hem de sevdiğim çocuğu benden alan... Hem de nefret ettiğim.''

SİYAHIN SEN TONUWhere stories live. Discover now