18

230 38 2
                                    

  " Emine? "

Evlendiklerinden beri yanlarında olan orta yaşlardaki yardımcı, Ege'nin biberonunu getirince kafasını kaldırıp ona baktı genç kadın. " Eşyaları değiştireceğim... " dedi ciddiyetle. " Sen ortalıkta ne kadar vazo, tablo ya da çerçeve varsa kaldırır mısın lütfen? Yemekleri ben yaparım bugün. "

Emine hanımının yemek yapacağı düşüncesiyle tedirgin olmuştu. Ama itiraz etmeden kafasını salladı. Biberonu bırakıp çıkacağı sırada Bihter'in sesiyle yeniden durmak zorunda kaldı.

" Ya da sen Ege'yle ilgilen... Ben o işi hallederim. " dedikten sonra yerinden kalkıp biberonu kadının eline tutuşturdu ve aşağıya inip salonu gözden geçirdi. Her bir köşede ayrı bir hikaye yatıyordu. Kapının girişine baktı. Kocasının kendisini o kapıya yasladığı ve seviştikleri anları düşündü. Bakışlarını oradan çekince kullanmadıkları yemek masasına odaklandı. Masanın üzerine eğilip poposunu Aral'a doğru kaldırışını, bacaklarını aralayışını hatırlamıştı. Kaşları çatıldı. Dudaklarını ısırarak geçmişten kurtulmaya çalıştı ama başaramıyordu. Üçlü koltuğa bakınca, uzanmış maç seyreden kocasını hatırladı yeniden. Baktığı her köşede onu görüyordu. Bunu engellemek için salona arkasını dönüp duvarda duran bir tabloyu gözden geçirdi. Romanya'da bir sokak sergisinden aldıkları tabloya Aral bayılırdı. Yaklaşıp köşelerden tutarak indirdi fakat hiçbir anormallik yoktu. Tekrar yerine astı. Boydan camekanların kenarında duran kitaplığa ilerledi ve raflardan birinde duran kendi fotoğraflarının bulunduğu çerçeveyi aldı bu kez. Ne hissedeceğini şaşırmıştı. Korkudan mı yoksa heyecandan mı olduğunu anlayamadığı bir hisle kalbi çarpıyordu. Yazlıkta çekilmiş, hamilelik zamanlarından bir fotoğraf duruyordu. Gülümsedi elinde olmadan ve kocasının kendisi gibi sapsarı saçlarına dokundu fotoğrafın üzerinden. Bunda da bir anormallik olmadığını görünce rahatlayarak yerine koydu. Birkaç vazonun daha içini kontrol etti ama hiçbir şey bulamamıştı. Şüpheyle etrafa göz gezdirirken televizyonun yanında duran biblo dikkatini çekti. Ona doğru ilerleyip eline aldı ve ilk saniyeden yanılmadığını gördü. Biblodaki kadının çantasına, aynı küçük kameradan saklanmıştı. Kamerayı çıkartıp bibloyu aldı ve dün gece bulduğu tabloyla birlikte bodruma indirdi. Ardından bodrumun ışıklarını kapattı. Bütün evi aramasına rağmen başka hiçbir yerde hiçbir kamera bulamamıştı. Saatlerce Aral'ın bunu neden yaptığını düşündü ama yine hiçbir yanıt bulamadı.

***

Aral, ıssız evinde oturmuş bilgisayar başında sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Defalarca açıp kapatmasına rağmen kameralardan hiçbir görüntü alamıyordu. Sinirden delirmek üzereydi. Her şey bu kadar üst üste gelmese ne olurdu? Bilgisayarları öylece bırakarak balkona çıktı ve bir sigara yaktı. Bakışları kapalı olan gökyüzünde ve duman rengi bulutlarda dolaştı.

" Benimle çok uğraşıyorsun. " dedi ciddiyetle. " Dünyayı bırakmışsın, sürekli benimle uğraşıyorsun. " derken, çakmağını cebine atıyordu. Tanrı ile ilgili düşünceleri değişeli çok uzun zaman olmuştu. Onu, insanlığı burada bir başına bıraktığı için suçluyordu. Bakışları bahçede oturan kadına kaydı. Bilge. Onunla ne kadar daha bu evde kalacaktı? Ortalık iyice durulduktan sonra Bihter'in karşısına çıkmak, ona olanları kısmen anlatmak ve kaçmak istiyordu. Bütün pisliklerden uzak bir yere, belki küçük bir adaya ya da gelişmemiş bir ülkeye. Aranacakları son yerler buralar olabilirdi.

Bilge, Aral geldiğinden beri başına gelen işleri düşündü. O burada yokken her şey o kadar normaldi ki. Victoria olarak yeni hayatıyla mutlu sayılırdı. Hiçbir sorunu yoktu. Dışarıya çıkarken tedirgin olsa ve peruklar, gözlükler kullansa da, evine geldiğinde huzurlu hissediyordu. Şimdiyse daha çok boşlukta gibiydi. Refleks olarak kafasını kaldırıp adamın balkonuna baktı ve onu orada sigara içerken gördü. Kendisine işaret yaparak odasına çağırıyordu. Elindeki yarım saattir okumadığı kitabı sehpaya bırakıp kalktı ve içeriye girip onun yanına gitti.

" Ne oldu? "

" Bu şeyler çalışmıyor. " dedi Aral sinirle. Eliyle bilgisayarları gösteriyordu.

Bilge, yanan ışıkları görünce kaşlarını çattı. " Çalışıyorlar. "

" Görüntü yok. Karımı göremiyorum. "

Bilge, garip bir şekilde Bihter'in kameraları bulduğunu düşündü. Altıncı hisleri her zaman kuvvetli olmuştu fakat bu kez yanılmayı diledi. Aklına başka bir şey gelmiyordu, başka bir olasılığın mümkün olduğunu düşünmüyordu. " Kameraları buldu. " diye mırıldandı gözlerini bilgisayardan çekmeden.

Aral, lens takmadığı mavi gözlerini kadına dikti. " Saçmalama. "

" Eminim. " dedi Bilge ve bilgisayarın yanına gidip ekrana baktı. Görüntü vardı ama simsiyahtı. Aral'ın zayıflığı, ikisini de bitirecekti. Kamera işi başından beri saçma ve aptalcaydı ama adama söz geçirememişti. Sürekli yanına gidemeyeceği için, karısını bu şekilde takip etmek istemişti. Kendisini düşündü. O da birçok şeyden fedakarlık yapmak zorunda kalmıştı fakat hiçbir zaman kendisini tehlikeye atacak bir konuda böyle büyük bir aptallık yapmamıştı. Kocasını sevmişti, Aral'ı sevmişti ama hepsinden çok, kendisini sevmişti. Bu yüzden bu zamana kadar hayatta kalmıştı. Şimdiyse başkaları yüzünden kendisi de tehlike altındaydı. Yıllardır emek verdiği her şey yok olabilirdi. " Bir insandan kendi evinde hiçbir şey saklayamazsın. " dedi sinirle Aral'a bakarak.

İyiden iyiye sinirleri bozulan adam kahkahasını koy verdi. Bu küçük psikopat bunca şeyle tek başına nasıl baş etmişti? Hiçbir açık vermeden, hiçbir hata yapmadan nasıl bunca yılı geçirmişti? " Orası benim de evim. " dedi alayla.

O zaman Bilge umursamazca güldü. " Artık değil. "

***

Akşamüstü yardımcı gittikten sonra Bihter, masada oturmuş birkaç rapor düzenliyordu. Akşam yemeğini Emine'yle birlikte yemişlerdi. Yalnız başına yemek tat vermiyordu. Ege, yerdeki minderin üzerinde kendi kendine oyalanırken, çalan kapıyla sandalyeden kalktı. Kapıya yaklaştı ve açmadan önce neden olduğunu anlayamasa da huzursuz hissetti. Fakat sonra kapının kolunu kavrayıp yavaşça aşağıya indirdi ve kendisine doğru çekti. Karşısında yaşlı olmasına rağmen karizmatik sayılabilecek, takım elbiseli bir adam duruyordu.

" Buyurun? " dedi merakla. Böyle bir adamın burada ne işi olabilirdi?

Yaşlı adam ona porselen dişlerini ortaya çıkartacak şekilde, samimi bir gülümseme armağan etti. " Merhaba. " diye mırıldandı bozuk Türkçesiyle.

Bihter adamın aksanıyla daha da şaşırmış görünüyordu. " Merhaba? "

Adam elini uzattı ve gözlerini kadının gözlerine dikti. Aral'ın neden söz verdiği halde bu kadını kendisine vermeyişini, şimdi daha iyi anlıyordu. Onu yıllar önce restoranda gördüğünde güzel bir genç kızdı. Şimdiyse yıllanmış şarap gibi, olgunlaşmış ama asla yaşlanmamış, daha da güzel bir kadın olmuştu. " Aldo. " dedi kendisini tanıtmak istercesine ve gözünü kırpmadan kadının mimiklerini, bu isme vereceği tepkiyi izledi.

Fakat bu isim Bihter'e hiçbir anlam ifade etmiyordu. Adamın uzattığı ele şüpheyle baktı. Onu tanımıyordu, bu yüzden elini sıkmadan tekrar gözlerine baktı. O zaman adam, kadının hiçbir şeyden haberi olmadığını anladı ve cebinden çıkarttığı bir fotoğrafı ona uzattı. " Taziye için gelmiştim. "

Bihter fotoğrafı aldı ve inceledi. Aral fotoğrafta adının Aldo olduğunu öğrendiği adamla yan yana duruyordu. Çok genç görünen ve gülümseyen hatlarından, fotoğrafın eski olduğunu anlamıştı. Fotoğraf İtalya'da çekilmişti. " Kusura bakmayın. " dedi ve geriye bir adım atıp onu içeriye davet etti.

Yaşlı adam içeriye girip evi süzdü. Sonra yerde hareket eden minik canlıyı fark etti. Gülümsedi elinde olmadan. " Oğlan babasına benziyor. " dedi ciddiyetle. Koltuğa oturmuş, kadına bakıyordu.

Bihter karşısına oturup adamı süzdü. Kafasını salladı olumlu anlamda.

" Böyle bir şey için Tanrı'dan sana sabır dilemek... Çok gereksiz olur. " dedi Aldo kadını süzerek. " Başın sağ olsun. "

" Teşekkürler. " dedi Bihter fakat şu an bu adamın kim olduğunu merak ediyordu. " Aral sizden hiç bahsetmedi. "

Yapmacık bir şekilde güldü ve Ege'yi kucağına alıp, dizlerine oturttu. " Tahmin ederim. " dedi sahte sevecen bir sesle. Birkaç saniye içinde, düşünmeden, kadına söyleyeceği yalanları sıraladı. " Aral üniversiteyi bir yıl İtalya'da okumuştu. Bir arkadaşımın öğrencisiydi ve benimle staj yapmıştı. " dedi kısmen yalan söyleyerek. Aral gerçekten de onunla staj yapmıştı fakat bu staj pek bilindik işler üzerine olmamıştı.

" Buraya İtalya'dan mı geldiniz? "

" Hayır... İstanbul'daydım, haberi alınca gelmek istedim. "

Bihter, bu adamı hiçbir şekilde tanımadığını düşününce tedirgin olmuştu. Taziyeye gelecek kadar Aral'ı umursuyorsa, aralarında önemli bir bağ vardı. Peki, Aral neden kendisine bu adamdan hiç bahsetmemişti? Üniversitedeki bütün hocalarının hikayelerini bilirdi fakat onların böyle bir arkadaşı olduğundan hiçbir zaman haberi olmamıştı. Tedirginliğini adama belli etmemeye çalışarak kucağındaki oğlunu süzdü. İçecek bir şeyler ikram etmeyi düşünmüş, şimdiyse vazgeçmişti. Adamın bir an önce gitmesi için kaba davranmak zorunda kalacaktı. Onun anlattığı birkaç şeyi üstünkörü dinleyip kısa cevaplar verince, adamın ayaklandığını gördü. Oğlunu kucağına alıp onu kapıya kadar geçirdi ve kapattıktan sonra çift kilitleyip, derin bir nefes aldı.

***

Aldo, evden çıktıktan sonra arabasına bindi ve İstanbul'un yoğun trafiğine karıştı. İnsanlar hakkında ufacık bir tecrübesi dahi olsaydı, bu kadının hiçbir şey bilmediğinden yine emin olabilirdi. Neyse ki gerçekten zeki bir adamdı ve ilk görüşte gerçekleri zaten anlamıştı. Kadın her şeyden habersizdi. Fakat Aral'ı kendisine getirmek için, en iyi çözümün karısını kullanmak olduğunu da biliyordu. Telefonunun ekranına dokunup numarayı çevirdi.

" Komiser? "

Karşıdan kırklı yaşlarının başında bir adamın sesi geldi. " Aldo? Ben de aramanı bekliyordum. Görüştün mü kadınla? "

" Evet. " dedi Aldo ve arabasında sakladığı bir kürdanı alıp dişini karıştırmaya başladı. " İşbirliği yapıyorlar. "

Bazen polis güçleri, bir suçluyu bulabilmek için diğer bir suçluyla işbirliği yapardı.

" Tahmin etmiştim. " dedi ciddiyetle. İsa'nın ölmediğini biliyordu. Bilmediği tek şey nasıl kanıtlayacağıydı. Elinde olan tek şey adamın karısıydı ve bunu kullanmak zorundaydı. İşbirliği yapıp yapmadığından emin olamazdı ama bir kadın, kocası hakkında çoğu şeyi genelde bilir ve çoğunlukla da göz yumardı. İsa'dan çok, şu an telefonda konuştuğu adamı içeriye tıkmak isterdi fakat bu ülkenin vatandaşı olmadığından, bu davaya dahil olamıyordu. Bu konuda uluslar arası anlaşmalar hüküm sürerdi. Komiser şimdilik, elinde olanlara yoğunlaşmayı seçti.

Aldo, adamın aptallığı karşısında güldü. Kadının hiçbir şeyden haberi olmadığını da söylese, onu suçlamaya ve delil aramaya devam edeceklerdi. O yüzden yapacağı en mantıklı şey onun kocasıyla işbirliği içinde olduğunu söyleyip, onu suçlayarak Aral'ın kahramanlık yapıp kadını kurtarmaya gelmesini beklemek olacaktı.  

Ölüm OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin