9

395 58 3
                                    

Mavi gözlerini karanlık gökyüzüne dikmiş, büyükçe bir polara sarılmış halde, tek başına oturuyordu Bihter bahçede. Annesi kendi evine gitmişti artık ve bu koskoca evde yapayalnızdı.

" Bunu hiç hak etmemiştim. " diye mırıldandı gökyüzüne bakarak. " Onu çok sevdiğim için benden aldığını biliyorum. " deyip, umutsuzca kafasını eğdi ve boş havuza dikti gözlerini. Aklı onu geçmişe götürüyordu. Aral'la tanıştığı dönemlere.

***

" Bu koskoca evde tek başına mı yaşıyorsun? "

" Evet. Beğenmedin mi evimi? "

Gözlerimi alayla Aral'a diktim. Benimle oyun falan oynuyor olmalıydı. " Dalga mı geçiyorsun? " dedim sırıtarak. " Burası saray yavrusu gibi. Beğenmemek elde değil. "

Kahkaha atarak mavi gözlerini üzerime dikti. " Saray yavrusu ha? "

Ben onunla konuşurken evi dolaşıyordum. O da peşimden geliyordu. Salonda duran çerçeveyi alıp ona baktım. " Bunlar kim? "

" En sondaki kardeşim. Diğer tarafta olanlar ise annem ve babam. "

" Annenin... " dedim merakla resmi inceleyerek. " Gözleri güzelmiş. "

Aral, önce ciddiyetle, sakin bir ifadeyle beni süzdü. Sonra kahkaha atarak bana doğru yaklaştı. Gözlerinin içi parlıyordu ve gözlerini gözlerimden hiç çekmedi.

" Senin gözlerin daha güzel ufaklık. "

Onu göğsünden tutarak sertçe ittirdim. " Lütfen benimle dalga geçme. "

Bana bakarken hep gülümsüyordu. Bu gülümsemesi yüzünden onu boğabilirdim.

" Dalga geçmiyorum. Daha okulunu bile bitirmemişsin. Ufaklıksın. "

" Sen bitirmişsinde ne olmuş? Bir kadına saygı duymayı bile bilmiyorsun. " dedim evi dolaşmaya devam ederek. " Ayrıca ben 4. sınıfım. "

" İki yılın daha var. " dedi alayla.

Gözlerimi devirdim

" Okurken neden çalışıyorsun? "

Derin bir nefes aldım. Ciddileşmişti. Ben de ciddi bir ifadeyle, sertçe gözlerine baktım. Cevap vereceğim anda tekrar konuştu.

" Pardon, neden o barda çalışıyorsun? "

Bu sefer şaşırmıştım.

" Nesi varmış o barın? Para kazanıyorum işte. Gündüzleri çalışamam, okulum var. Geceleri çalışıyorum. "

Birkaç küçük adımla bana doğru yaklaşıp ellerini omuzlarıma koydu. Gözlerinde anlamlandıramadığım parıltılar vardı ama bir şekilde beni rahatlatıyordu.

***

Anıların etkisinden kurtulunca gülümsedi burukça, acıyla. Aral'la tanıştıktan üç ay sonra gitmişti onun evine. Tanıştıkları ilk andan itibaren Aral'ın kendisini korumaya çalıştığını biliyordu. Bir kez daha aşık oluyordu ona ve bir kez daha acı dört bir yanını kuşatıyordu.

***

Ertesi gece, Bihter gibi anılara dalıp giden biri daha vardı. Aral, gözlerini İstanbul'un parlayan ışıklarının eşsiz manzarasına dikmiş kadehindeki Lal'i yudumlarken, aklına doluşan eski günlerden hoşnut değildi.

***

Dubai'nin yüksek bir gökdeleninin en üst katında, kaderinin çizilmesini bekleyen bir düzine kadın için yedi erkek bir aradaydık. Bense gözlerimi önümde duran kadınların resimlerinden çekmiyordum. Aradığım şeyi bulunca derin bir nefes aldım. Elimdeki resmi ortaya koyup sert bir sesle İngilizce olarak konuşmaya başladım.

" Bu kadını istiyorum. Karşılığında ne gerekiyorsa yapabilirim. "

Toplantının başından beri konuşmayan, ama her şeyin onun kontrolü altında olduğunu bildiğim adam siyah gözlerini kısarak bana baktı.

" Madem bir Türk isteyecektin, neden Türkiye'den kalkıp buraya geldin? Orada bolca Türk kadını var diye biliyorum. "

Şerefsiz pezevenk, çevirdiğim dolapları anlamış gibi görünüyordu. Ama umurumda değildi. " Bu kadın Türk mü? " diye yalan attım. " Anlamamıştım bile. Hoşuma gitti. Adı ne? "

Kısa bir an resme baktı. Sonra komik bir aksanla konuştu. " Bilge Aydoğan. "

" Peki, sizin adınız nedir? " dedim resmi kendi tarafıma çekerken.

Sakince yaslandığı sandalyeden doğrulup boynunu kütletti. " Muhammed. "

Kafamı salladım. " Tamam mı? " dedim gözlerinin içine bakarak.

Gözlerindeki sinsi ifadeyi görmek çok da zor değildi. " Tamam. " dedi sertçe. " Ama karşılığında iki mislini alırım. " Sonra suratına muzip bir ifade yayıldı. " Türk kadınlarını severim. Bilirsin, vahşi olurlar. "

O toplantıyı orada sonlandırdıktan iki hafta sonra, Bilge'yi oradan kurtarabilmiştim. Aslında, satın almıştım. Sonuç olarak güvendeydi ve benimleydi.

" Benim için para mı ödedin? " diye bağırdı olanları duyduğunda.

" Başka ne yapabilirdim Tanrı aşkına? O adam, Azrail gibi. Elini kolunu sallayara kDubai'den Türkiye'ye dönebileceğini mi sanıyordun? " dedim ben de sinirle.

Bir anda gözleri doldu ve yavaşça koltuğuna çöktü. " Babamı asla affetmeyeceğim. " dedi ağlamaklı bir sesle. " Beni tüm bunlara bulaştırdığı için onu asla affetmeyeceğim. "

***

Ayaz gecenin bir yarısı evine geldiğinde, ev her zamanki gibi karanlık ve sessizdi. Önce karanlıkta birkaç adım atıp salona ilerledi. Işığı açıp merdivenleri çıkmaya başladı sonra. Yatak odasına geldiğinde, bu sefer ışıkla uğraşmadı. Odanın yarısı karanlıktı ama ay ışığının aydınlattığı tarafta yavaşça üzerini çıkartıyordu. Fakat karanlık taraf onu huzursuz etmişti.

" Kim var orada? " dedi birden sert bir sesle.

Yanıt yoktu. Elbette biri varsa bile 'ben buradayım' demezdi. Elini hızlı bir şekilde ışığa uzattı. Ve aynı anda gördüğü şeyle adeta donup kaldı. Gözleri kendisiyle alay ediyor olmalıydı. Beyninde bir baskı vardı. Yutkunamadı kısa bir süre. Gözleri şaşkınlıktan kocaman açılmış bir halde karşısında dikilen kadına bakıyordu. Derin bir nefes aldı.

Hayır, kendisine gelememişti.

Yutkundu.

Hayır, hayır yine kendisine gelememişti.

" B-bilge? " diye fısıldadı güçlükle.

Genç kadın sinsice gülümsedi.

" Selam. "

***

Ölüm OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin