13

286 42 1
                                    

-13-

Buğra ve Ayaz'la birlikte oturmuş, ağabeyinin yemeğe teşrif etmesini beklerken dönemin modası sivri burun ayakkabılarımın ucunu masanın ayağına bastırıp duruyordum. Arkadaki ayak bileğime yapışan lastiği canımı yaktığı için bacağımı masanın altından hafifçe kaldırıp lastiği aşağıya doğru kaydırdım ve topuğa yapıştırdım. Diz altı renkli bir etek ve düz renk oturtmalı gömleğimle şık sayılabilirdim. Kolumdaki saate gözlerim kaydı. Durmadan ilerliyordu ve bu durum her ne kadar bu adamlar için sorun olmasa da, benim için sorundu. Annem çoktan aramaya başlamıştı. Küçük, zincirli kulpu olan çantamın içine elimi daldırıp telefonumun ekranına baktığımda tedirginliğim artmıştı. 4 cevapsız arama: Annem. O an, üniversiteyi şehir dışında okumadığım için içimden kendime küfürler yağdırdım. İşteyken bile saat başı arayan annem, dışarıya çıktığımda hiçbir şekilde rahatlık vermiyordu. Her gün öğrencilerin velilerine çocuklarınızı sıkmayın tarzında öğütler verir, iş bana ve ona geldiğindeyse kendi öğütlerini görmezden gelirdi. Emekli olması gereken bir öğretmenken, okuluma para yetiştirebilmek için iki yıldır emekli olamıyordu. 2001 krizinin etkileri hala sürüyorken İstanbul'da bir öğretmen maaşıyla geçinmek neredeyse imkansızdı. Ama yakın bir zamanda part-time çalıştığım kafeden de çıkmak zorunda kalacaktım çünkü projemle ilgilenmem gerekiyordu. Ben masanın başında oturmuş düşüncelerimi konudan konuya atlatırken, yanımıza gelen adamı fark etmemiştim bile. Gözümün önünde kocaman bir el belirdiğinde düşüncelerimi toparlayıp kendime gelebildim. Kocaman, gösterişli ve pahalı olduğu her halinden belli olan bir saat, elinin üzerinde ışıkla birlikte parlayan sapsarı tüyler. Kafamı, elin hizasında takip ederek kaldırdım. Cırt renkli kadife bir gömlek ve yeni tıraş edilmiş yanaklar, parlayan masmavi bir çift göz ve jöleye bulanıp arkaya yatırılmış altın gibi saçlar. Sandalyemi geriye itip ayağa kalkarken bakışlarımdaki avamlığı ve üzerimdeki sarhoşluğu atmaya çalıştım. Adam yüzünde nazik bir gülümseme ve ufak bir baş hareketiyle elimi sıktı. Eline dokunduğum anda gömleğimden görünen göğsümden, kollarımdan ve eteğimden görünen bacaklarımdan dumanlar yükseldiğini hissettim. Saç diplerim yanıyor, bir Çingene onları kavramış ve fütursuzca çekiyormuş gibi acıyordu. Tekrar yerime otururken, kısacık sürede bana neler olduğunu çözmeye çalıştım. Aşırı hoşlantı durumu olmalıydı çünkü daha önce, Sinem'de tanıştığı bir adama karşı aynen böyle şeyler hissettiğini tarif etmişti. Yemek boyunca projenin ayrıntılarını dinlerken, öylesine ilgili görünüyordu ki hayranlığım seviyesini yükseltmişti. Anlamadığı yerleri tekrar soruyor, yorumlar ve espriler yapıyordu. Buğra'ya baktım, halinden memnun ve oldukça mutlu olduğu görünüyordu. Zaten aksi imkansızdı. Detaylar bittiğinde ve heyecandan adını unuttuğum, Ayaz'ın ağabeyi olan adam bizi onayladığında suratımda kocaman bir gülümseme belirdi. Ama bu gülümseme yemeğin başından beri ortaya çıkmak ve bu adama armağan edilmek için can atan bir gülümsemeydi. Saatin geçtiğini fark ettiğimde istemeyerek de olsa onlara artık gitmem gerektiğini söyledim. Ayaz, beni eve bırakmak istediğini söyleyerek ayağa kalktığında yüzümün düşmesine güç bela engel olabilmiştim. Aynı anda diğer adam da, ağabey olan, peçetesiyle ağzını kurulayıp ayağa kalktı. Bakışlarını kardeşine yöneltip gülümsedi. " Sen karını bekletme. " diyerek eliyle onun omzunu okşadı ve bana döndü. Tabii ya, adamın bir karısı vardı. " Küçük Hanım'ı ben bırakırım. " Aynı gülümseme tekrar suratımda belirdi. Az önce Ayaz'a itiraz etmek için hazırda bekleyen kız kayboldu ve yumuşak bir sesle cevap verdim. "Ah,teşekkür ederim."

Arabasında eve doğru giderken, sürekli konuşacak bir şeyler arıyordum. Fakat o tam aksine çok konuşmuyor ve yolu izliyordu. Dalgın görünüyordu, belki de yorgundu. " Yorgun görünüyorsunuz." Diye mırıldandım kırmızı ışıkta durduğumuzda. Kafasını bana doğru çevirdi ve kısa bir süre bakışları yüzümün ayrıntılarında dolaştı. Hipnoz olmuş gibi gözlerine bakakaldım ve bakışlarımı onunkilerden çekemedim. Ardından gülümsedi, aynı anda kafamı önüme çevirip ışığa baktım. " Yeşil yandı. " Ayağını yavaşça debriyajdan çekip gaza basışını hissettim. Önüme baksam dahi arabanın içinde onun hareketlerini takip ediyordum.

" Yorucu bir gündü. "

Kafamı salladım. Nelerle uğraştığına dair hiçbir fikrim yoktu. Evin önüne geldiğimizde emniyet kemerimi ağır ağır açmaya başladım.

" Yılsonu konferansımızda yer almanızı istiyoruz. " dedi adam ve kafamı kaldırıp ona baktım, açıklama istercesine. " Kısa bir konuşma yapacaksınız. Teşekkür konuşması. Bir nevi bizim reklamımız olacak. Bir yemek yer ayrıntılarını konuşuruz. " dedi alayla gülerek. Yüzeysel gülümsemesinden sonra dudaklarının böyle kıvrıldığını görmek, hoşuma gitmişti. Sıralı dişleri ve büyüleyici bir gülümsemesi vardı. Aklım yemek kısmına takılırken " Tabii. " dedim ben de gülümseyerek ve ne yapacağımı bilemediğim için elimi uzattım. " İyi akşamlar. "

Elimi avucunun içine hapsedip yine dudaklarını kıvırdı ve gülümsedi. " İyi akşamlar. "

***

Aral, genç kızı evine bırakmış kendi evine doğru yol alırken çalan telefonla derin bir nefes aldı. Telefonu açtıktan sonra sert bir sesle mırıldandı. " Ne var Bilge? "

Bilge'nin sesi öfkeli geliyordu. Bu kızı üniversiteye başladığından beri tanıyordu ve sessiz sakin olabildiği gün sayısı epey kısıtlıydı. " Aramadın? Neden? "

" Gerizekalı. " diye kükredi birden, kendini tutamayarak. Her şey üstüne geliyormuş gibi hissediyordu. İtalyan bunak mafya bozuntusuyla uğraştığı yetmiyormuş gibi, bir de Bilge'yle uğraşıyordu. " Kimliğin ayarlanıyor. Evin de öyle. Sabretmeyi bilmiyor musun? " diye devam etti öfkeyle.

Bilge istediği yanıtları alınca, cevap vermeye gerek duymadı. Telefonu Aral'ın suratına kapatıp sinirle yatağa fırlattı. Aral, bir kez daha ona küfür ederek kendine gelmeye çalıştı. Kızı satın aldığı herif kendilerini kandırmıştı. Onca parayı da Bilge için boşuna dökmüştü. Adam babasının borçlarına karşılık Bilge'yi isterken Aral borçları kapatmış, Bilge'yi de İstanbul'a getirmişti. Fakat bütün bunlar yaşanmamış gibiydi ve adam borcun ancak faizinin ödendiğini, Bilge'nin geri dönmesi gerektiğini söylüyordu. Paçayı hiçbir şekilde kurtaramayacağını anlayınca çareyi saklanmakta bulmuştu. En iyi saklanma yolu olarak da ölümü seçiyordu. Bir intihar mektubu bırakıp ortadan kaybolacak, herkes onun bir köprüden atladığını zannedecek fakat bedeni hiçbir zaman bulunamayacaktı.

***

Ayaz eve geldiğinde rahatsız hissediyordu. Ağabeyinin kendisini eve yollayıp Bihter'i bırakmak istemesi canını sıkmıştı. Çok tatlı, neşeli ve hayat dolu bir kızdı. Onun yanında olmayı garip bir şekilde seviyordu. Düşüncelerini kafasından kovup eve girdi ve ses çıkartmamaya dikkat ederek merdivenlere yöneldi. Aynı anda duyduğu sesle durmak zorunda kaldı.

" Saatten haberin vardır umarım? " Bilge, mutfaktan çıkıp Ayaz'ın yanına doğru ilerledi. Saçlarını tepesinde toplamış, dağınık bir topuz yapmıştı.

Adam derin bir nefes alıp ona doğru döndü. " Ağabeyimle yemekteydik. "

" Ağabeyinle az önce konuştum. " dedi Bilge sertçe. " Böyle bir şeyden bahsetmedi. "

Ayaz bakışlarını karısına dikip onu süzdü. " Tahammül edebileceğim son şey bile dırdırcı bir kadın olamaz. " dedi umursamazca. " Sus. "

" Çok güzel. " dedi kadın alaylı bir sesle ve merdivenlerden çıkmaya başladı. " Hem suçlusun, hem güçlü. "

Derin bir nefes aldı fakat cevap verme ihtiyacı duymadı Ayaz. Onun yukarı çıktığını görünce, kendisi yukarı çıkmaktan vazgeçti ve yorgun bedenini öylece koltuğa atıp gözlerini kapattı.

Ölüm OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin