Saklandığın yerleri bulacağım
Kötü gecelerinde şafağın olacağım
Hayatında kalan tek şey,
Evet, senin için öldürürdüm, bu doğru.
OneRepublic – WantYouWanted
Akşam vakti 2015, Ekim 14
Bugün yolculuğumun beşinci günü...
Fırtına saçmalığının gerçekleşmesine kırk sekiz saatten az kaldı. Meteorolojiye pek güven olmuyor. Geçen yıl bu aylarda bir fırtına daha olmuştu ve dört gün gecikmeliydi. Bu yüzden olsa gerek iki gün sonra o buz gibi suyun altına gireceğimi düşünmüyorum. Ölüm aklımda bile değil. İçimde yaşayan iyi yanım bunların geçeceğini ve yaşayacağını söylüyor. Dua ediyorum. Biliyorum ki annem yaşamasa bile hep yanımda, kalbimin içinde. Bazen bana seslendiğini duyuyorum. Kulağa tuhaf geldiğinin farkındayım, bu yüzden kimseye söyleyemiyorum. Ama biliyorum. O yanımda...
Eğer şehre dönebilirsem her salı meydanda kurulan geniş pazardan bir çift ayakkabı almam gerekecek. Benimkiler çok eskidiler, bağcıkları çamur içinde ve tabanlarım çok zorlarsam açılacak. Evet, gitmem gerek. Yağmur damlalarının küçük göletler oluşturduğu yollarda ilerlerken ayakkabılarımın içi suyla doluyor. Havalar iyice soğudu. Çıplak bacaklarıma kene gibi yapışan sineklerden kurtulmanın bir yolu olmalı. Oh! Bir tanesini şimdi öldürdüm, dizime şaplak attığım için biraz gürültü çıktı ama diğerlerinin çok umurunda olduğunu sanmıyorum. Her ne kadar bu yollardan geçmemiş olsam da daha önce gelmişim gibi hissettiriyor. Buraya aitmişim gibi.
Tehlikeli...
Çok tehlikeli.
Baykuşların seslerini duyuyorum ve cırcır böceklerinin. Gece boyu onların sesinden uyuyamadım. Yüz üstü uzanıp lacivert gökyüzündeki sayılı yıldızları izledim. Tom, geceleri horluyor. Sesi hala kafamın içinde, bir an beynimin parçalanacağını sandım ama şükür kafam hala yerinde. Uzun yollarda, çalıların ve dev çam ağaçlarının arasında ilerledikçe, bizden biraz uzaktaki sıra dağları görüyorum. Geniş bir vadiden geçtik. Radarın şehrin kilometrelerce uzağında olduğunu bilmiyordum. Aklıma gelen tek neden elektrik kesintisi oldu. Kasabadaki hiç bir cihaz çalışmıyor, telefonum çantamda ama çeken bir tek çubuk bile yok. Yaptığım son arama üvey babammış. Ah! Hafızam bir balığınkinden bile zayıf şu günlerde. Bu yüzden sen bana bakma, sadece saçmalıyorum. Bir kaç tane cızırdayan sokak lambası dışında her yer karanlık ve bundan korkuyorum. Her gece üzerime karabasan gibi çöken kâbuslardan dolayı gücüm kalmadı ama pes etmeyeceğim.
Babamın sözünü hatırlayıp gülümsüyorum. Onu öldüğünden bu yana sadece iki kez rüyamda görmüştüm. Neden gelmiyor dersin? Kızgın mı acaba? Mezarlığa çok gidemedim, ölüler beni ürkütüyor.
Tek renk, gökkuşağındaki bütün renkleri silebilir. Siyahtan korkma kızım, eğer ona alışırsan renklerin asaletine kapılıp gitmezsin. Her şey kaybolduğunda geriye sadece o kalacak.
Çok güzel söz değil mi?
Bir ormanın içindeyiz. Neresi olduğunu bilmiyorum. Etrafımızda gür ağaçlar ve birkaç yanmış ev var. Buranın insanları bu şekilde yaşamayı seviyor olmalı. Hayır, dostum. Henüz Akya'nın tabiriyle cesetlerin bile bulunamayacağı yere gelmedik. Şehir ülkenin dışında bir yerdeydi ama annem İngiltere'ye bağlı olduğunu söylemişti. Ülke yok olmasa bile burası tamamen yok olacak. Bunu istemiyorum. Annemin ve o kişinin mezarı hala şehir merkezinde. Onların kaybolup gideceğine inanmak istemiyorum.
YOU ARE READING
Trey
科幻Nefesini ciğerlerinde sakla. Yoksa ölürsün. " Uzaklarda bir yerde... Bir ses... Kulaklarında yankılanıyor. Zihnimin anlamsız duvarlarına çarpıyor. Her şeyi duyuyorum ama söyleyemeyeceğim şeyler var. Ama bir şeyi çok iyi biliyorum. İnsanlar ölmeye d...