Bölüm 13 : Kaptan

1.2K 390 97
                                    

Bir fikirde direndik

Ve göremediklerimiz için savaşacağız

Yalnızca bir fikirde direndik

Duymayıncaya kadar da devam edeceğiz

DeadAir

Michael ile buraya ilk geldiğimde, siyah Mercedes bizim evin önünde durmuş ve annem kırık beyaz, v sırt dekoltesi olan mini elbisesiyle aradan inmişti. O anı hiç unutamıyordum. On beş yaşındaydım. Hayatımda acının kalıntıları yoktu. En azından mutlu olduğumu hissetmiyordum, bunu zaten biliyordum. Evet, mutluydum. 

Yaşadığım her şey bir peri masalı gibiydi. Tamam, belki babam hayatımızda yoktu ama Michael iyi bir adamdı. Onu babadan çok bir ağabey olarak gördüğüm için adıyla seslenmeyi tercih etmiştim. Aradan geçen koca iki yılın ardından şimdi bir başınaydım. O küçücük evde kulaklığı takıp yatağın üzerinde delice dans ettiğim o günleri bile özlüyordum. Kendime zihnimin içinde küçük bir dünya kurmuştum. O dünya da kibir yoktu, nefret yoktu, üzüntü yoktu. Mutluluk bütün duyguları emmişti.

Gerçek ve hayali dünya olmak üzere yaşadığım iki farklı yer vardı. Birinde hırçın kişiliğim ortaya çıkıyor diğerinde ise sakinliğimi koruyordum.

Dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğümü bilmiyordum ama insanların arkadaş olmak için can attığı biri değildim. Lisedeyken bana buzdan prenses lakabını takmışlardı. Yeşil gözlerim olduğu içinde olabilirdi. Arkadaşım olmadığı için kendimi suçlamıyordum, eğer bunun için çaba göstersem yanımda bir sürü insan olabilirdi. Ama ben yalnızlığı seçtim. Ailemi kendime yeterli gördüm, onlara tutundum. Şimdi ise yanımda hiçbiri yoktu. Yalnızlığım bir basamak daha terfi etmişti. Yapayalnızdım artık.

Savaşmak için insana nedenler gerekirdi. Ölüm kalım savaşı değildi elbette ancak bir fırtına söz konusuydu. Şehre bir daha dönüp dönmeyeceğimi bilmiyordum. Belki de orayı çoktan su basmıştı. İhtiyacımız olan tek şey şehri dışarıdan gören güvenlik kamerasının görüntülerine ulaşmaktı Eski görüntüler bile işimizi görebilirdi. Ayrıca şiddeti de saptaya bilme imkânımız vardı. Yardım çağırabilirdik, kurtulabilirdik. Akıntı kasabada şehre oranla daha güçlüydü. Harabelere gelerek kendimize biraz zaman kazandırmıştık fakat korktuğum için huzursuz hissediyordum. İhtiyacım olan tek şey biraz cesaretti.

Bakışlarımı yere eğdim. Yumruk yaptığım ellerimi açarken zorlukla yutkundum. Avuçlarımda ince, nasıl olduğunu anımsayamadığım derin kesikler vardı. Topaklaşan çamur tırnaklarımın içine dolmuştu ve hala yaştı. 

Geçmişim hayali bir çizgiyle satır satır silinirken tek yapabildiğim zihnimdeki sesleri dinlemekti. Çocuk sesleri susmuyordu. Sanki hepsi karşımdaydı ve onlara yardım etmem için bana yalvarıyorlardı. Ruhumun yalancı aynaları olan gözbebeklerim de birbiri üzerine devrilmiş duyguları saklayamıyordu. Hepsi bittiğinde ise geriye hissizlik kalıyordu. Sol elimi yumruk yaparken başımı yerden kaldırıp gözlerimi yumdum. 

Birkaç saniye... Sadece birkaç saniyeliğine de olsa o mutlu anlara dönebilseydim ne güzel olurdu. Yolculuğa çıktığımızdan beri doğru dürüst gülemiyordum. Yorgun bakan gözlerim maddeye olan açlığından iyice içe çökmüş durumdaydı. Sudaki yansımanın bulanık, puslu ve yanıltıcı olduğuna inanmak istiyordum. Dağılmış ve telleri birbirine geçerek düğümlenmiş saçlar, donuk bakan bir çift yeşil göz, soğuktan yara olmuş dudaklar... Eğer tükenmişliğin ötesi varsa ben tam da o noktadaydım.

Ruhunun kanatları kırıldı ama yüzgeçlerin sağlam.

Yüzgeçlerin sağlam.

TreyWhere stories live. Discover now