Bölüm 12 : Kafamın içinde

974 370 34
                                    

Bitince bileceğim,

Bu hayat tamamen bir halisünasyon

Hiçbir şey de tek değilsin

Var olmaya çalışan yalnızca sen değilsin

En çok sevdiğin şeyleri kaybedeceksin

Hiçbir şeyde tek başına değilsin

Ölen yalnızca sen değilsin

Lord- LadderSong

Ölüme doğru giden bu yolda kendi mezarımı tırnaklarımla kazıyacağımı biliyordum. Herkes neler olduğunu anlayana kadar yerden yükselmiş olacağız... Altımızda koca bir şehri bırakarak. Anılarım, elveda bile diyemeden yok olacaklar. O zaman anladıklarında ise ölüm gelecek.

...

Çamurla kaplı ayakkabılarımın uçlarında yükselerek geniş bir su birikintisinin üzerinden geçtim. Ağaçların ürkütücü seslerine tanıklık ederken doğanın bizimle konuştuğunu bile düşünüyordum. Sanki yok olacaklarını anlamışlar da son şarkılarını mırıldanıyorlardı. İnanmak istemedikleri gerçeklere aldıkları bir cephe olmalıydı. Silkelenerek sırt çantamın askılarına tutundum ve Atlas'a yaklaştım. Korkuyla irileşen gözlerimi etrafımda gezdirirken "Söylesene," diye fısıldadım, sanki biri duyacakmış gibi. "Gerçekten istediğin sadakatimi mi sorgulamaktı?" Atlas, söylediklerime karşılık sadece burnunu çekti. En önden gidiyorduk, diğerleri arkamızdaydı. Elizya'nın homurdandığını duydum. "Sana diyorum."diye üsteledim Atlas'a yaklaşıp. İnanmak istediği bir yalan seçmişti kendine ve bana açıklama fırsatı bile vermeden ilişkimizi kesmişti. İnandığı şey uğruna savaşırdı insan ama o kaçıyordu.

"Başa mı saralım istiyorsun?" dedi bıkkınlıkla. Parmaklarını saçlarından geçirirken yola devrilmiş bir ağacın üzerinden geçti, ardından ben de geçtim ve onlarda... Gelmeden önce yanıma acil durumlar için bir hançer almıştım. Ucu yukarı doğru kıvrılanlardan... Babamdan kalan son şeydi. Şimdi ben de bunu gururla yanımda taşıyordum.

"Evet." Sesimi biraz daha incelttim. "Bana aptal numarası yapma. Sayılı zamanımız kaldı ve senle küs gitmek istemiyorum."

"Küs git," dedi buz gibi bir sesle. "Umurumda mı sanıyorsun?"

Konuşurken yüzüme bakmıyordu, bu yüzden canım acımıştı. Kendini bir kalıbın içine sokmuştu ve giderek aramızı açıyordu. Arkadaşım olmadığı için mutlu olmam gerekirken yüzümden düşen bin parçaydı. O kişiden sonra ilk kez kalbim birini daha kaybetmenin korkusuyla çarpıyordu. Etrafımıza baktım. Yeşil bir çölü andıran bir vadide ilerliyorduk. Birkaç paslanmış elektrik direğinin yanından geçtik. Yaklaşmıştık, hem de çok yaklaşmıştık.

"Böyle şeyler söyleme."dedim, Sadece güçlü durmaya çalışıyordum. Yutkunmayı denedim ama yutkunamadım. Göz ucuyla yüzüme baktı, biraz daha bakmasını isterdim. Çünkü ben hep ona bakıyordum.

Atlas" Ne gibi şeyler söylememi istersin?"diye sorunca sessiz kaldım. Güldü ama sanki öyle olması gerektiği için...Tavırlarıyla tıpkı üvey babam gibi davranıyordu. Bazen ona benzediğini düşünüyordum ama hayır. Michael'ı düşünmeyi bırakmam gerekiyordu. Olmayan birini, sadece varlığını hissederek hayal etmek gibiydi bu. "Sana o gece ne soracağımı merak ediyor muydun?"

"Evet!" dedim heyecanla. Sesim biraz yüksek çıktığı için yanaklarım kızardı. Çalışmadığım yerden sormuştu. Ona on soru sormam karşılığında bana tek bir soru yönelteceğin söylemişti. İlk başta saçma gelse de kabul ettiğimi hatırlıyordum ve merak ediyordum. "Bu soru ölürken soracaklarım arasında." diye fısıldadı. Bir an diyeceğimi bilemeyerek donup kaldım. Duraksar gibi oldum ama adımlarım kendine yön verdi, nereye gideceklerini biliyorlar gibi... Söylediklerini sindirmeye çalışıyordum. 

TreyWhere stories live. Discover now