Bölüm 5 : Karanlığın İçinde

1.3K 425 58
                                    

Hepimiz taht için sıradayken herşey yolunda. Ama biliyorum; bu sonsuza kadar sürmeyecek.

- Lorde |  Tennis Court

_________________________
____________________________________



Bazen nerde olduğumu bilmiyorum. Bir girdabın ortasındayım. Tek başıma. Etrafımdaki akıntı çok güçlü ama o girdap sanki beni değil de benim dışımda herkesi içine çekiyor. Öylece duruyorum. Durmaya yeminli bir heykel gibi. Ayaklarım yerden havalanmaya başlarken etrafımdaki akıntı güçleniyor. Karşı koyamıyorum. 

El ve ayak bileklerimde zincirler var. Üstümde iç çamaşırları dışında hiçbir şey yok. Saçlarım akıntının getirdiği rüzgârla birlikte ipe asılmış çamaşırlar gibi dümdüz oluyor. Bunu durdurmam lazım ama durduramıyorum. Annemin çığlık çığlığa akıntıya kapıldığını görüyorum. Ardından babam sürükleniyor. Babam adımı haykırıyor ama sanki dudaklarım mühürlü. Ona cevap veremiyorum.

Sonra Akya'yı görüyorum. Bana sesleniyor fakat yardım edemiyorum. Akya! Neden oradasın? Neden ordasın!  Neden!

...

Ellerimi hareket ettirmeye çalıştım. Betonun sertliğini yüzümde hissediyordum. Ne kadar zamandır böyle olduğumu bilmiyorum. Gözlerim yarı açık yarı kapalı sayılırdı. Gördüğüm rüyanın etkisini atlatmam uzun süreceğe benziyordu. Yorulmuştum. Başım yana doğru çevrili durduğu için tek kulağım tıkalı gibiydi. Kalbim, kulaklarımda atıyordu sanki. Ellerime küçük cam parçaları batıyor gibiydi. Kendimi kalkmaya zorladım ama ne olduğunu hatırlamıyordum. Saçlarım yüzümü tamamen kapatmıştı fakat gözlerim az da olsa dağınık saçlarımın arasından gözüküyordu. 

Dün radyodaki yayın aniden kesilince bir köşeye sızmış olmalıydım. Zihnime doluşan onlarca kelime teker teker dökülüp bir bardağın yere düşerken çıkardığı o gürültülü ses gibi parçalar halinde bir köşeye savruluyordu. Hissettiğim duygu yoğunluğun gerçek olmadığını biliyordum. Aslında bunlar bize bilinçaltımızın bir oyunuydu. Gözlerimi yavaşça aralarken, göz kapaklarımın arasından sızan ışık yüzümü buruşturmama neden oldu. Göz kapaklarım et tırnaktan ayrıldığında nasıl keskin bir acı hissi veriyorsa öyle acıyordu. İki büklüm olan bedenimi doğrulturken bacaklarımı kendime çekerek uyuduğumu fark ettim. Bacakları tam olarak hissettiğimde oturma pozisyonunu almıştım.

 Özgürlüğümün kısıtlı olduğunu ve bu fırtınadan sağ çıkamayacağımı biliyordum. Tek kurtuluş ölüm gibi geliyordu. Aynı zamanda gerçeklerden tek kaçış... Etrafımda görünmez parmaklıklar vardı ve ben aslında o parmaklıkların arasında olduğum müddetçe bir ölü gibiydim.

Bakışlarım Atlas'a kaydı. Başını bacaklarının arasına almış oturur pozisyonda uyuya kalmıştı. Ellerimi dizlerime koyarken, tırnaklarımın içine doluşan kiri görmek midemin alt üst olmasına neden oldu. Dudaklarımı birbirine bastırırken birbirinin üstüne yığılarak uyuya kalmış topluluğa bakmadım. Gözlerim telaşlıca Akya'yı aradı. Rüyamın da bana göstertilen bir simülasyon olduğunu varsaydım. Atlas'ın omzuna yaslamıştı başını ve öyle uyuyordu. Oyuncak bebeğine sarılıp, sanki dünyanın en huzurlu insanı gibi uyuyan bebeklere benziyordu.

Michael, canını kurtarmış olmalıydı. Eğer başı belada olsaydı bir şekilde bana ulaşmanın yolunu bulurdu. Ancak bir ihtimal vardı ki bunu düşünmek bile istemiyordum. İsyancılar... Kafamı iki yana sallayıp hızlı adımlarla Atlas'ın yanına doğru ilerlemeye başladım. İçerideki kasvetli hava nefesimi kesiyordu. Karnımdan aç olduğumun sinyallerini veren guruldama sesleri yükselirken Atlas'ın duvarın kenarında bir top gibi büzülmüş bedenine ulaşmayı başardım. Kolumu omzuna doğru uzattığımda beni şaşırtan ani bir hamleyle bileğimi yakaladı. Kısacık bir an için gözlerimi esir alan siyah gözlerin sahibinin vücudundan yayılan toprak kokusu bütün hücrelerimi sardı. İ belli belirsiz görüntüler zihnime insafsızca doluşurken fırtınanın birçok şey değiştirdiğini fark ettim. Birçok duyguyu...

TreyМесто, где живут истории. Откройте их для себя