17.Bölüm ''YOLDA OLMAK''

Comenzar desde el principio
                                    

''YÜRÜ BE PELİN, KİM TUTAR SENİ!'' diye bir bağırtı geldi kilitli kapının ardından. Gülmemek için kendimi tuttum.

Pelin, kadına ciddiyetle kaparken elinin içini kadına uzattı. ''Lütfen anahtarı verin.''

Kadın, ''Ama Oktay Bey-''

Pelin, kadının lafını kesti. ''Oktay amcamla ben konuşurum. Benim sorumluluğumda.'' Gözleriyle kendi elini gösterdi. ''Şimdi anahtarı verin lütfen.''

Kadın, gergin ve karasız bir ifadeyle ikimize birden baktıktan sonra pes etti ve arkasını dönüp masanın çekmecesinden anahtarı çıkarıp Pelin'e verdi.

Pelin, yapmacık bir gülümsemeyle, ''Teşekkür ederiz, Oktay amcaya gereken açıklamayı ben yaparım.''

Pelin hızla kapıya yöneldi ve anahtarla kapıyı açtı. Kapı açılır açılmaz Mete, Pelin'i kolları arasına aldı ve havaya kaldırıp kendi etrafında dönmeye başladı. Pelin ve Mete'nin kıkırdamaları, yüzlerindeki mutlu ifade kalbimi sıcacık yaptı, huzurla doldu. Dudaklarımda geniş bir gülümseme belirdi.

''Bak üzerine kusarım, bütün forsun söner!'' dedi, kahkahalarının arasından Pelin. Mete, dönmeyi kesti ve Pelin'i yere bırakırken,

''Saatlerce kendi holdingimde kilitli tutuldum ben, ne forsundan bahsediyorsun?'' Mete'nin sesine karışmış siniri hissettiğimde yanına yaklaştım ve koluna dokundum. Ela gözleri, hızla beni bulduğunda gülümsemesi genişledi.

''Aybike'm!'' Hızla kollarını bedenime doladığında karşılık verdim. Omuzundan konuştu. ''Arkadaşınızı nasıl kurtarmaya geldiniz ama... Çok duygulandım!''

Kollarımı bedeninden çektim ve kaşlarımı çattım. ''Tabi ki kurtaracağız seni!''

Aniden tek kaşı havalandı ve Pelin'le ikimize bakıp, ''Sizi burada beklemiyorum ama ne yalan söyleyeyim...''

Pelin, ''Az kalsın Abdülhey ve Memati edasıyla hangara gidecektik!'' dedi, Pelin yorgun bir heyecanla.

Mete'nin yüzü gerilirken başını salladı. ''Ben size yerini söylediğimde tahmin ettim zaten.'' Sinirle ama gülerek devam etti. ''Siz anca, hangarın arka kapıdan elinizde sopalarla Üçkağıtçı Sinan ve Osman Ağa edasıyla girerdiniz hangara!''

Pelin'le sesli gülmeye başladığımızda aklıma gelen şeyle hızla endişeyle Mete'ye sordum. ''Baran'dan bir haber var mı? İyi mi?''

Mete, yüzümün ani değişikliğine ve yüzümdeki endişeye baktı ilk önce. Sonra nefeslenip, ''Adamlardan bir cacık çıkmamış. Ya adamlar konuşmadı ya da bizim salaklar adamları konuşturamadı.''

On dakika içinde holdingden çıkmış ve Mete'nin pert olan büyük cipinin aksine daha küçük olan diğer cipine binmiştik. Ön koltukta ben oturuyordum. Mete, Baran'a ve Çınar'a ulaşmaya çalışmış fakat telefonunu açan olmamıştı. Korumaların başı olan Tufan abi ve Oktay amcadan da ses seda yoktu. Mete'de Çınar'la en sonra yarım saat öncesinde konuştuğunu söylemişti.

Düşünceli bir sesle, ''Çınar sana, adamları konuşturamadıklarını söylediyse konu kapanmıştır değil mi? Yani dağılmışlardır?'' dedim.

Mete, gözlerini yoldan ayırmazken sıkıntılı bir tonla konuştu. ''Baran ve Çınar'ı biraz bile tanıyor olsam, adamları yakalamışken asla bırakmazlar. Konuşmamaları dert değil.''

İçime oturan koca bir öküzle koltuğuma sindim.

Güneş gökyüzünü terk etmeye hazırlanıyordu. Yeryüzüne vuran ışığı giderek kızıllaşıyordu. Son bir kararla eve gitmek yerine Beykoz'a gitmeye karar vermiştik. Mete'nin varlığı bize güven vermişti.

SOĞUK MEVSİMDonde viven las historias. Descúbrelo ahora