17.Bölüm ''YOLDA OLMAK''

Bắt đầu từ đầu
                                    

''Ağlıyor musun sen?'' dedi, şaşkınlıkla. Benim çok da duygusal olmadığımı bildiği için şaşırması normaldi.

Hızla gözlerimi kırpıştırdım, omuz silktim ve yutkunduktan sonra, ''Hayır, ağlamıyorum.'' dedim.

Yüzünde inanmadığını belli eden bir somurtma belirdi. ''O mavi gözlerin hemen kızardı, Aybike.'' İfadesini düzeltti ve bir koltuk kayıp yanıma oturdu. Yüzüme buruk bir gülümsemeyle baktı. ''Baran için endişelendin değil mi? Onun için bu korkun, bu gözlerinin hali?..''

O kadar belli oluyor muydu? Halbuki ben duygularımı gizleyebilen bir insandım. Ama bu duyguda acemiydim...

Burnumu çektim tekrardan Pelin'e bakarken. Hafifçe kaşlarımı çattım. ''Ne korkacağım canım! Ben Beykoz'a gittiğimizde ödeyeceğiniz taksimetreyi düşünüyorum!'' dedim, kısık sesle çemkirir gibi.

Bu halime gülmek istedi ama gözleri taksimetreyi bulunca dudaklarındaki gülümseme soldu. İşte tam da bundan bahsediyorum. Bu yol hem engebeli hem de sonu acı verici...

Sonra birden düşündüm ve ani farkındalıkla gözlerimi irileştirerek Pelin'e baktım.

''Biz neden Beykoz'a gidiyoruz ki? Ne işimiz var orada?''

Pelin, ani sorum karşısında yüzüme bakakaldı ve gözlerini kırpıştırdı. ''Yani genellikle böyle durumlarda gidilmez mi? Hep öyle olur...''

Gözlerimi devirdim. ''Mete haklı, oraya gittiğimizde kahramanlık mı yapacağız? Adamları biz mi konuşturacağız. Silahı götümüzde patlatırlar!''

''Doğru söylüyorsun!'' dedi. ''O zaman Mete'ye gidelim. Hala şirkette kitliyse onu oradan çıkaralım. Sonra bir şeyler yaparız.'' diyerek devam etti Pelin.

''Mantıklı,'' Telefonumdan Mete'yi aramaya başladım. ''Mete'yi arayıp hala orada olup olmadığını sorayım.''

❄️

Taksiciye Beykoz yerine Maslak'a gideceğimiz söylediğimizde adamın yüzü düşmüştü. Adam halklıydı, Allah bilir Beykoz'a gitse ne kadar para kazanacaktı...

Baran'ın şirketinin de Maslak'ta olduğunu bildiğimden gözüm hep binaların üzerindeki yazılardaydı ama karşıma çıkmamıştı. Yerini bildiğimiz fakat çok nadir geldiğimiz Kılıç Holding'in önünde durduğumuzda taksi parasını ödeyip hızla arabadan indik. Holding'in lobisinde çalışanlardan biri bizi tanımış ve kendisi içeriye girmemizi sağlamıştı. Oktay amcanın katına çıktığımızda sekreter kadın bizi karşıladı. Oktay amcanın senelerden beri sekreterliğini yaptığı en az elli yaşında olan fakat güzel ve alımlı bir kadındı.

Koridorun girişinde bizi gördüğünde masasından kalktı ve gelmemizi bekledi. ''Hoş geldiniz!'' dedi, yanına vardığımızda.

Gülümsedik aceleyle. ''Hoş bulduk!''

Adını unuttuğum kadın ikimize birden baktı. ''Oktay Bey, bugün erken çıktı. Geldiğinizi iletebilirim?''

Pelin, ''Biliyoruz burada olmadığını ama biz Mete için geldik.'' Pelin eliyle kapısı kapalı olan Oktay amcanın odasını gösterdi. ''İçeride olduğunu biliyoruz, çıkarmak için geldik.''

Kadının yüzü gerildi. ''Oktay Bey'in talimatı var, kendisi bana haber vermediği süreçte Mete Bey'i odadan çıkaramam maalesef.''

İçime hızla işlenen öfke ve sinirle soludum. O sırada Pelin yüksek sesle çemkirdi kadının yüzüne karşı. ''Ne demek çıkaramazsın? İçerideki çocuk değil, onu orada öylece tutamazsınız! Kilitlemek nedir ya?! Çıldıracağım!'' Pelin cidden çok sinirlenmişti. ''Bakın hanımefendi, arkadaşımı o odadan çıkarmaya geldim ve çıkaracağım. Kılıç Holding'in tek varisine yapılan bu hakaretin size geri dönüşünü düşünün!''

SOĞUK MEVSİMNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ