11.BÖLÜM -Doğum Günü-

9.8K 580 54
                                    

'yırtarak geçiyor kalbimizden

hayatı da törpüleyen zaman'

Kelimeler ağzından çıktığı andan itibaren uğradığı şokla kendini salmak için yer arayan vücudumu hala içimde kalan birkaç parça mantığım ayakta tutuyordu. Şaşkınlıkla aralanmış ağzımı hafifçe açılmış gözlerim takip ediyordu.

Yedi senedir görmediğim, yarım saat önce bahsettiğim çocukluk arkadaşım karşımda duruyordu. Bir yanım ona koşup sarılmak istese de, bir yanım nerede olduğumuzu haykırıyordu. O yurt dışında kendini ve eğitimini geliştirirken ben ruh ve sinir hastalıkları hastanesine -tımarhaneye- kapatılmıştım.

Geldiğimiz bu noktayı bir kez daha düşündüğümde hızlıca kapıya döndürdüm vücudumu. Ayaklarım hızlıca hareket ettiğinden birbirine dolaşsa da, düşmüyordum. Çıkış ne kadar yakınsa, bir o kadar da uzaktı.

"Hazal, bekle!"

Buse'nin sesini duymamla hızlanan adımlarımı kaldıramayıp birbirine dolanan ayaklarım bedenimin sert zemine çakılmasını sağlamıştı.

Canımın acımasıyla birlikte dolan gözlerimden yaşlar usul usul süzülmeye başlamıştı bile. Bu acı sadece fiziksel değildi, ruhum da acımıştı.

İlk defa kendimi bu kadar aciz hissediyordum.

Ruhum üşüyor, boğazım düğümleniyordu. Zaman sanki durmuştu, her şey kontrolüm dışı oluyordu.

"İyi misin?"

Buse düştüğüm yerden kalkmadığımı görünce kendisi de eğilip kalkmam için elini uzatmıştı. Gözlerimden süzülen yaşlar daha da hızlanırken hayatımın ne hale geldiğinin ciddiyetini yeni anlıyordum.

"Buse git lütfen."

Kısık tonda çıkan sesimi ben bile zor anlamıştım. Yanağımdaki gözyaşlarımı silmek için kaldırdığım elimi tutup beni yerden kaldırdıktan sonra insanlardan uzakta koltuklardan birisine oturtmuştu.

"Hazal, benim tüm olanlardan yeni haberim oluyor. Başına bunların geldiğini bilseydim daha önce gelirdim gerçekten."

Tüm samimiyetiyle kurduğu bu cümleler beni karşısında daha da eziyordu sanki. Kendimi dipte bile görmüyordum şu an. O derece yalnızdım, o derece karanlık...

"Beni bu halde görmeni istemezdim."

Akan göz yaşlarım yavaşlasa da, süzülmeye devam ediyordu hala. Buna hazır değildim. Kendim burada yaşardım, bunda sorun yoktu fakat eskiden en yakın arkadaşım olan kişinin beni bu halde görmesi beni utandırmıştı.

"Benimle konuşmaya şu an hazır değilsin, anlıyorum seni. Bu telefonu al rehberde numaram kayıtlı. Kimseye gösterme ki bana istediğin zaman buradan ulaşabilesin."

Kimseye fark ettirmeden cebime atmıştı telefonu. Kötü bir amacı yoktu buraya gelmesinde. Bunu biliyordum ama yine de kendimi kötü hissetmiştim.

"Şey... Kusura bakma."

Titreyen sesime karşılık başını anlayışla sallamıştı. Hızla oturduğu yerden kalkıp çıkışa ilerlerken arkasını dönüp sıcak bir gülümseme göndermeyi ve el sallamayı da ihmal etmemişti.

**

Oturduğum yatağın üstünde Buse'nin dün verdiği telefonu evirip çevirirken hayatıma nasıl yön vereceğimi düşünüyordum bir yandan.

Bu hastanede ne kadar vaktimi harcadığımı bilmiyordum. Net olarak tarihi bile telefondan baktığımda yeni öğrenmiştim. Hastanede zaman kavramı farklıydı. Dışarıda geçen bir ay burada bir güne bedeldi. Zamanın yavaş işlemesini de geçtim, işlemiyordu.

AKVA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin