1.BÖLÜM -Efdal KUTLAY-

35.4K 1.2K 218
                                    

Herkesin bir "son"a ihtiyacı vardır, "yeniden" başlamak için.

Yaşar Kemal

Yeni bir güne başlamak ne kadar zordur insan için? Kimine göre bir alarm sesi kadar yakın, kimine göre bir güneş kadar uzak. Kimisi dua eder güneş doğsun artık diye, kimisi boşvermişliğinde ötesinde uykusuz gecelere teslim etmiştir zaten kendini.

Uyuşuk bakışlarımı pencereden odanın içine sızan ışık demetinde gezdirdim yavaşça. Son zamanlarda verdikleri ilaçların etkisi kendini iyice belli eder olmuştu. Günlük ,olmayan, aktivitelerim kısıtlanmış, beni yerimden kalkamayan uyuşuk bir meret haline getirmişti.

Ne zamandır buradaydım? Bir yıl, bir ay, belki bir hafta? Yok artık diye geçirdim içimden. Bir hafta bu kadar uzun olamazdı. Burada yaşadığım cehennem hayatı bir haftayla sınırlandırılamazdı. Ama yinede kesin bir sonuca varamıyordum bir türlü. Antidepresan ilaçlar iyice beynimi uyuşturmuş, boş boş bakan biri haline gelmemi sağlamıştı son günlerde.

Ne zamandır burada olduğumu bilmediğim gibi, neden burada olduğumu da bilmiyordum. Basit sinir krizleri bir insanı rehabilitasyon merkezine kapattırabilir miydi ki? İşin ucunda annem varsa, kapattırabilirdi. Belgin Özdoğan'dı o. Mükemmel hayatı varmış gibi görünen acınası insan.

Burası diye bahsettiğim yer Ruh ve Sinir Hastalıkları Merkezi'ydi. Bir süre önce, on sekiz yaşının altında olduğumdan kendi rızam olmadan kapatılmıştım buraya. Ot gibi yaşamak tabiri tam benim için bulunmuştu sanırım. Arada bir odama psikolog geliyordu, sırf ben odamdan çıkmak istemediğim için. Ve sürekli içmem gereken haplar olduğunu söyleyen hemşireleri de unutmamak gerek tabii.

Yapacak başka bir işim olmadığından gecelerimi cılız ışıkla aydınlatılmış sokağı izleyerek geçiriyordum elimi büktüğüm dizlerime sarmalarken. Kimseler geçmezdi gecenin bu saatinde bu sokaktan, geçen kişiler de pek tekin kişiler olmazdı zaten. Ya sarhoş, ya da tinerci... Arada bir kavga olurdu, saçma nedenlerden dolayı.

Anlam veremezdim bazen, bu hastanedekiler mi deli, dışarıdaki sahte insanlar mı? Boş yere kavga çıkaran insanların, buradaki psikoloji bozukluğu nedeniyle saldırgan olan hastalardan ne farkı kalıyordu?

Telefonum geldi birden aklıma. Odamda, biten bataryasıyla bir köşe de beni bekletilmeye mahkum edilmişti şuan muhtemelen. Telefonumu almama izin vermedikleri için kimseye ulaşamıyordum, birkaç değer verdiğim kişi vardı zaten.

Bazen kendimi merak etmekten alıkoyamıyordum. Şuan diğerleri beni nerede biliyorlardı acaba? Kusursuz görünümünden ödün vermeyen insan, annem, beni nasıl hala burada yatırabiliyordu ki? O kadar çok utanıyor olmalıydı benden, babasını anımsatan biricik (!) kızından.

Nerede kaldığımı çok zaman sürmeden anlamıştım gerçi. Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. İsmi dışarıdan çok masum dursa da, ben burayı eskilerin tabiriyle "Tımarhane" olarak adlandırırdım. Tamam, biraz modern tımarhaneydi burası. Eski, nemli duvarlar yerine temiz boyalı duvarları vardı. Kenarda paslanmış yatakta yoktu mesela, siyah siyah duvarlardan akan pis sıvı da.

Annemin parayı bastırarak tuttuğu bu tek kişilik oda da rahatım iyiydi açıkçası. Yemeğim odama kadar geliyordu. Dışarı çıkmazdım genelde, hatta şuana kadar doktor muayeneleri dışında hiç çıkmamıştım. Gerek duymuyordum çünkü, hasta olmadığımı bildiğim halde burada yatmam yeterince deli (!) ediyordu zaten beni.

Ara sıra duyduğum hasta çığlıkları dışında bir problemim de yoktu. Tamam, ara sıra dediğim şey her saat her dakika olabilirdi. Annemin söylenmelerini dinlemektense, hastaların çığlıklarını dinlemeyi tercih ederdim. Her ikisi de, her saat, her dakika olan şeydi zaten.

AKVA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin