4.BÖLÜM -Kaçış-

13.1K 731 82
                                    


"Biraz zaman geçsin her şeyi unutacaksın, biraz zaman geçsin her şey seni unutacak."
M.Aurelius

Tek kelimeyle başlarız hayata.

Genelde anne veya baba olan bu kelime önemli bir sevgi göstergesidir insanlar için.

Saçma!

Ben ilk anne demişim mesela ve buna rağmen şu an karşımda gördüğüm kişiye duyduğum his sevgiden öte nefretti. Bu dünyada çoğu kişinin aksine, bomboş hissediyordum. Anne ve baba sevgisi olmayan birisinin ne kadar dolu olabilirdi ki hisleri?

Karşımda duran kadın bir yabancıdan bile öte geliyordu bana. Ben amazon ormanlarında bir yağmur damlası, o ise Mecnun'nun Leyla uğruna düştüğü çöllerdeki bir kum tanesi.

Belgin Özdoğan.

Tüm asaletiyle bahçe kapısında dikilirken kibirli bakışlarıyla hastaneyi inceliyordu. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade vardı, her zamankinden biraz daha fazla. Hızla ona görünmemek için yanımdaki ağaca yaslanırken etraftakilerin de çok dikkatini çektiğimi düşünmüyordum.

Burası deli hastanesi olduğuna göre, normal insanlar göze batardı.

O an aklıma gelen şeyle birlikte gözlerimi hastane odalarının pencerelerine çevirdim. Efdal hala orada duruyordu, ama neler olduğunu anlamak istercesine cama biraz daha yaklaşmıştı sanki.

Dağılan dikkatimin ardından Belgin Özdoğan'ın hastane içerisine doğru emin adımlarla ilerlediğini görür görmez koşar adımlarla peşinden gittim.

Beni görmeyeceği bir yere geçtiğimden emin olduktan sonra o kadının girişteki sekretere sinirlice bir şeyler söylediğini duymuştum.

"Hemen Dr. Nazlı Alpman ile görüşmek istiyorum. Derhal!"

Sekreter kız hergün bu şekilde olaylarla karşılaştığından olsa gerek, sakin kalmayı tercih etmişti.

"Randevunuz saat kaçtaydı hanımefendi?" Yüzündeki sahte gülümseme bu işten bıktığının kanıtıydı adeta.

"Randevum yok. Belgin Özdoğan sizinle görüşmek istiyor derseniz sevinirim."

Genç kız birkaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra geçebilirsiniz işareti yapmıştı eliyle. Belgin Özdoğan da rüzgar gibi geçip gitmişti yanından.

Hızla peşinden gittiğimde ona yetişmekte zorlandığımı fark ettim. Aklımdaki birkaç soru adeta beynimi kurcalıyordu. Neden bu kadar sinirliydi? Sanırım en önemli soru buydu benim için. Belki de cevabı ortadaydı ama, ben kabullenmeye korkuyordum.

"Nazlı hanım."

Hafifçe aralık bıraktığı kapıya yaklaştığımda sesler daha da netleşmişti.

"Belgin Hanım, hoşgeldiniz. Bende sizinle görüşmek istiyordum zaten."

Neşeli sesi doktorun hala bir şeylerin farkında olmadığını gösteriyordu. Bir iki adım daha yaklaştım kapıya. Sıra bekliyor gibi davranıyordum bir yandan da.

"Nazlı Hanım, bana bunun açıklamasını yapın! Ne demek Hazal dışarı çıkmaya başladı, iyileşiyor?"

Birkaç saniye sessizlik olduktan sonra doktor hafifçe öksürdü. Böyle bir çıkış beklemiyordu. Ben de bu kadar sert olacağını tahmin edememiştim.Ve canımı bu kadar acıtacağını da... Dolan gözlerimi hafifçe parmaklarımla sildirdikten sonra dinlemeye devam ettim.

"Hazal iyiye gidiyor. Bu şekilde tedaviye yanıt alırsak normal hayatına bile dönebilir. Bu neden sizi sinirlendirdi?"

"Normal hayat?" Kocaman bir kahkaha attıktan sonra devam etti. "Hazal'ın normal hayatı mı varmış?" Cümlenin sonlarına doğru sesi daha da tehditkar çıkmaya başlamıştı. "Ben size boşuna tonla para ödemiyorum! İki dışarı çıktı diye hemen iyileşti mi zannediyorsunuz?"

Daha fazlasını dinlemeye yüreğim el vermediği için sessiz adımlarla kapının önünden uzaklaştım. Kalbimin üstüne düşen bu ağırlık daha önceden bu kadar hissettirmemişti kendini. Daha önce yakmamıştı hiç bu kadar canımı.

Tamam, onun beni buraya bilerek yatırdığını az çok biliyordum zaten. Fakat bu kadar ne tbir şekilde dile getirmesi bütün umutlarımı söndürmüştü.

Duvarın dibindeki bir sandalyeye otururken gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Babamı özlemiştim. O şu an burada olsaydı ne yapardı diye düşünmeden yapamıyordum.

İzin vermezdi ki bütün bu olanlara. Biricik kızının bu halde olduğunu bilse...

Belki de biliyordu. Sonuçta bunca yıl arkasına dönüp bakmamış bir adamdan bahsediyordum. Beni bu halde, bu kadının yanına bırakıp giderken bunları da hesaplamış olması lazımdı.

Akan göz yaşlarımı elimin tersiyle sildikten sonra kararlı bir şekilde ayağa kalktım. O kada çok hissizleşmiştim ki şu an... Hayatımda ne sevdiğim birisi kalmıştı, ne değer verdiğim...

İnsanın hayata tutunması için en az bir sebebi olmalıydı. Kimisi için aileydi bu sebep, kimisi için işi veya eşi.

Bende hiçbiri olmadığına göre hayatımın iplerini biraz elime almalıydım artık. Bu saçma yerde ot gibi yaşamak istemiyordum.

Hızlı adımlarla asansöre yöneldikten sonra kimsenin olmadığı bir anda hızla kabine girdim ve Efdal'in odasının olduğu üçüncü kata bastım.

Merdiven tarafında güvenlik olduğundan asansörler daha arka tarafta kalıyordu.

Kimseye yakalanmadan varmak adına, koşar adımlarla ilerlediğimde odayı bulmam zor olmamıştı. Kapının kolunu hızla kavrayıp açtıktan sonra Efdal'in şaşkın bakışlarıyla karşılaştım.

"Neden buradasın?"

Cevap vermek yerine işaret parmağımı dudağıma götürüp sus işareti yaptım. O da anlamış olacak ki hızlı adımlarla yanıma geldi.

"Kaçalım."

"Ne?"

"Duydun işte."

"Deli misin sen?"

Efdal'in sorusu üzerine, sessiz bir kahkaha attım. Gülerken bir yandan da kafamla onaylamıştım. O da yaptığı gafı fark etmiş olsa gerek, gülümsemişti.

"Düşündüm de, dışarıda sigara vardır. Hem teyzemi görmüş olurum. Aklıma yattı."

Daha fazla söze gerek olmadığından, hızla elimle tuttuğum kapıyı araladı ve kimsenin olup olmadığına baktım. Koridor bomboştu.

Sessiz adımlarla koridoru geçip yangın merdivenine ulaştığımızda derin bir nefes almıştık.

"Dışarıda olmayı özlemişim."

Efdal'e bakıp gülümsedikkten sonra delikli demirden dışarısını görmeye çalıştım. Burası yüksek olduğundan her nokta görünüyordu.

Dışarıda çok fazla güvenlik vardı. Fakat bir noktada yaşlı kadın etrafındakilere taş atıyordu. Korkmuş olduklarından, o tarafta pek güvenlik yoktu. Kör nokta misali gibi bir yerdi.

**

Sessiz ve hızlı olmaya özen göstererek o noktaya kadar kimseye yakalanmadan ulaşabilmiştik. Yaşlı teyze bizi fark etmiş, taşlarını bize doğru yönlendirmişti.

Tam korkuluğa tırmanacaktık ki, bir ses duymamızla yerimizde çakılıp kalmamız bir olmuştu. O sırada yaşlı kadının attığı taşlardan birisinin kafama gelmesiyle elimde olmadan bir inilti çıkmıştı dudaklarımın arasından.

Efdal daha arkamızı dönmeden kafama yönlendirmişti meraklı bakışlarını. Bir şey olmadığını görünce içi rahatlasa da, sadece korumak amaçlı, kollarını sarmıştı vücuduma. Ve üstündeki ceketi de kaffama siper etmişti.

"Nereye gidiyorsunuz? Durun orada bakalım."

Duyduğumuz sesle birlikte ikimizde arkamıza dönmüştük yavaşça.

Ve bir macera hikayemi de başlamadan bitirmişlerdi.

Merhaba, uzun zaman sonra karşınızdayım. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum :) Multide bölüm şarkısı ve Efdal Kutlay vardır efenim.

AKVA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin