YP / BÖLÜM / 37

Magsimula sa umpisa
                                    

"Anlıyorum. Sibel sizi sayıklayıp durdu. Mama saati geldi ama benden yemiyor.", dediğinde arkadan Aras'ın mızmızlanan sesini duyabiliyordum.

"Her zaman yiyen çocuk şimdi mi buldu zamanını."

Arkamı dönüp Ayça'ya çaktırmayacak kadar kısa bir süre içinde Aras'a azar veren bakışlarımı attım.

"Ver canım. Sonra sen eve git Aras kızıp işten falan kovmasın seni. İstemem.", dedim ve Sibel'i gülümseyerek kucağıma aldım.

"Tamam Ayza hanım iyi günler."

"Getirdiğin için teşekkür ederim canım benim. İyi günler sanada.", deyip kapıyı kapattım ve kapının arkasından rahat bir soluk aldım.

"Gel bakalım Sibel hanım. Bizi bölmekte üstüne yok bakıyorum da.", deyip kollarını Sibel'i almak için uzatan Aras'a baktım.

"Aras huysuz sanmıyorum sende duracağını."

"Sen ver bakalım onu bana.", dediğinde çok bilmiş gibi duran Aras'ın kollarını bırakıverdim Sibel'i. Bakalım beni görüpte Aras'ın kucağında olmaya kaç dakika dayanabilecek.

Ellerini Sibel'in kollarının altından geçiren Aras Sibel'i havaya kaldırıp kaşlarını şebekçe çatarak baktı.

"Sen niye böyle yapıyorsun? Hı? Garezin mi var babaya?", dediğinde ritmi düzelen kalbim tekrardan hızlandı.

Acaba benimle birlikte olduğu için mi böyle söyledi yoksa kendisinin kimliğinde öyle gözüktüğü için mi?

"Anneyi yormaya ne hakkın var senin? Anneyi ben yoracaktım.", dediğinde koluna bir tane çimdik attım.

"Ah."

"Düzgün konuş çocukla."

"Ne dedim ki ya?"

"Sus. Kıracağım o kafanı. Ver kızımı bana."

"Allah Allah. O benim de kızım. Vermem. Hem çocuk aç. Kalk bakalım mamasını hazırla."

"Çok biliyorsun. Kalk sen hazırla."

"Hadi Ayza. Tribini çekemem. Hem ben de çok acıktım bak. Karnım gurulduyor."

"Çocuk değilsin Aras kalk hazırla yemeğini de kızımı bana ver.", deyip kucağından hemen Sibel'i aldım ve yanına oturdum.

Kafasını kafama yaklaştırıp burnunu burnuma değirerek oyun yaptı.

"Napıyorsun Aras."

"Sevgilimle oynuyorum.", dediğinde gülerek Sibel'e baktığım kafamı birden bire ona çevirdim.

"N-Ne?"

"Yemek sipariş veriyorum. Ne istersin dedim.", dedi ve kalkıp üzerine gömleği geçirdi.

Bense kızaran yüzümle yutkunmayı beceremeyen boğazımı temizleyip sadece kucağımda ki Sibel'e bakabildim.

"Farketmez."

"Aaa. Öyle deme karnını iyi doyurman lazım. Bana dayanmak zor.", dediğinde pis pis sırıtışlarına yerde ki terliği alıp kafasına geçirmekle karşılık verdim.

"İnadına yapıyorsun dimi? Utandırmak için.", dediğimde kapıyı açmış kahkaha atarak dışarıya çıkıyordu.

Sibel'in beni kurtardığından habersiz kucağımda pantolonumun ucuyla oynayışına baktım.

"Annem. Napacağız biz bununla.", dediğimde kafasını bana kaldırmış kocaman yeşil gözlerini masumca kırpıştırarak bana bakıyordu. Yanaklarını sıkarak öptüm.

"Tatlılığa bak Yarabbi.", dediğimde dudaklarını balık gibi yapmış yanaklarından içeriye çöktürmüştüm.

"Babasına çekmiştir.", dediğinde elinde biberonla içeriye giren Aras'a baktım.

"Sen mama mı hazırladın? Sen ve mama hazırlamak. Mama hazırlamak ve sen."

"Kızım için.", dediğinde kucağımda ki Sibel'i alıp kucağına yatırdı ve ağzına biberonu verdi.

"Bakıyorum da baya ustalaşmışsın ha? Ben yokken bir hafta sen bakmıştın doğru ya unuttum.", dedim zafer gülümsememle.

"Ayza bak bunlardan iş yerinde herhangi birinin haberi olsun ölümlerden ölüm beğen.", dediğinde pis kahkaha atma sırasının bana geldiğini anladım.

"Bir şartla.", dediğimde kucağında ki Sibel'den gözlerini ayırıp bana sorgulayan gözlerle baktı.

"Söyle."

"Bana dokunmayacaksın."

"Ne?"

...

YENİ PATRONUMTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon