on bir

833 112 19
                                    

Bir önceki günden aldığı atıştırmalıklarla, içinde kahve kalmamış fincan, çok küçük kutu gibi ancak bozuk bir televizyonu vardı. Oysa Ashton'nın televizyona ihtiyacı yoktu o hala pencereden dışarı bakıyordu. Ivory, Ivory...Ne güzel bir isim diye düşündü. Ve mezarlıkta tekrar onu gördü hemen yanına gitti.

"Ivory" dedi yanına ulaşınca nefesini dışarı verip yanına oturdu. "Ashton" diye karşıladı onu kız. Ashton içindeki kıpırtıların davranışlarını etkilemesini istemiyordu lakin rezil olursa bir daha karşısına çıkmaktan çekinirdi.

Ashton'nın fark ettiği garip bir şey vardı.Kız her geldiğinde farklı bir mezarın önünde duruyordu. Ivory'nin gözleri dolmuştu, kız bir kere bile yüzünü Ashton'a çevirmedi. Ashton uzanarak kızın manzarasına girdi "Hey ağlama seni üzmek istemedim." tabii üzmek istememişti kendi kendini üzen kızdı. 

Ivory yüzünü çevirdi sanki ağladığını Ashton'nın görmesini istemiyordu. Ashton bir kez daha "hey" diyerek kızın baktığı yere geçti "Gözlerini kaçırmanı istemiyorum bana bak." bu bir emir cümlesi olsa da yalvarış gibi söylenmişti. Ivory bu seferde gözlerini sıkıca kapattı , iki yaş gözlerinden damladı. Beyaz göz kapaklarından uzunlamasına kirpikler, kirpiklerden siyah çizgiler.

"Göz kapaklarım bana ait mağralardır" diye mırıldandı "Oraya istediğim zaman girerim."

Ashton tanıdık cümleyle "limonlu pastanın sıra dışı hüznü?" diye sordu "Okumuş muydun?"

Kız yavaşça gözlerini açtı "Evet ama sonuna hiç gelemedim."

Ashton "Neden?" diye sordu ama sanki kız kulaklarını da kapatmış gibi hiç cevap vermedi.

knock knock ↣ a.iDonde viven las historias. Descúbrelo ahora