1.13 | Küller

5.3K 482 73
                                    

✧ Küller ✧

Her şey bitmiş miydi? Bu kadar çabuk mu vazgeçmişti?

Hayır. Her şey daha yeni başlıyordu. Bütün bunlar sadece başlangıçtı.

Kendime geldiğimde ilk gördüğüm şey bana bakan biri morarmış bir çift gözdü. Birkaç saniye içinde kim olduğunu anlayamadığım kişi arkasını döndü.

Neler olduğunu anlayamamıştım. Nerede olduğumu fark etmem zaman aldı. Yeni Dünya'da sadece bir şehrin odalarında bu kadar çok mavilik olabilirdi.

Kalsedon şehrinin.

Bu da demek oluyordu ki Kalsedon'daydım. Ben ne ara buraya gelmiştim?

"Dolunay?" Doruk'un sesiyle kendime geldim. Az önce bana bakan kişi de oydu. Sanırım diğerlerine haber vermeye gitmişti.

"Dimitri ve diğer Gümüşler nerede?" diye sordum yerimden kalkmaya çalışarak. "Gözüne noldu?"

"Sen yaptın hatırlamıyor musun?" diye sordu. Yüzünde daha onda önce hiç görmediğim bir ifade vardı. Suçluluk duygusu.

Başımı iki yana sallayıp konuşmaya hazırlanırken kapının açılmasıyla içeriye Isabel ve Rachel girmişti. İkisinin de yüzleri Doruk'la aynıydı. Neler oluyordu?.. Derken her anı zihnime aynı anda hücum etti. Birkaç saniye içinde her şeyi hatırlamıştım. Hızla ayağa kalkmıştım. İlk birkaç saniye başım dönmüştü fakat kendime gelmem uzun sürmedi. "Benim yüzümden öldü." Ses tonum itiraz kabul etmiyordu ve kalbim az öncekinden çok daha hızlı atıyordu.

"Hayır, Luna." Isabel gücünü sesine yansıtmakta oldukça ustaydı ve ben de bunu anlayabilmekte iyiydim. "Kendi seçimiydi. O kendini hepimiz için-"

"Bana sakın Luna deme." dedim yüzüne bile bakmadan odanın kapısına doğru ilerleyerek. Rachel kolumu tutarak beni durdurdu.

"Dolunay-"

Sözünü kestim. "Biliyordunuz değil mi?" diye sordum hepsine kolumu hızla geri çekerek. "Hepiniz! Onun öylece gitmesine izin verdiniz!"

Yanıt veren Doruk olmuştu. "Lütfen." Diğerlerinin anlamadığını bildiğinden Türkçe konuşuyordu. "Kes şunu. Bizim bilmemiz bir şeyi değiştirmez, Dolunay."

"Bir daha sakın..." Sözüm, hislerimin ve kafamdaki düşüncelerin giderek daha da yoğunlaşmasıyla yarıda kesilmişti. Artık ne dediklerini bile duymuyordum. Tek istediğim buradan çıkmaktı.

Ne ara onları orada bırakıp gittiğimi bile hatırlamıyordum ya da ne kadar süre koştuğumu. En sonunda yorulup dizlerimin üzerine çökmüştüm. Başımı yukarı doğru kaldırdığımda Kalsedon'un girişlerinden birinin önünde olduğumu fark ettim. En büyüğünün.

Dimitri'nin gittiği yerdeydim.

Ayağa kalkarak yavaşça kapıya doğru yöneldim. Etrafında muhafız olmasına bile gerek yoktu çünkü kapının açılmasına imkan yoktu.

"Onu kurtaramazsın." Joseph'in sözüyle onun da yakınlarda olduğunu anladım. Burada ne yaptığını anlayamamıştım. "Karşısında Ametist şehrinin onlarca muhafızı var."

Ametist'i üstüne basa basa söylemişti. "O ise tek başına." dedim onu ve kendimi suçlarcasına.

Joseph dediğimi anlamamıştı. Sanırım Türkçe konuşmuştum.

"Yaşaması için herhangi-"

Cümleme devam edemeden konuşmamı kesti. "Yok." Ben daha konuşamadan aynı şeyi tekrar etti. "Yok, Dolunay."

AMETİST ✧ Yeni Dünya IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin