YP / BÖLÜM / 29

Start from the beginning
                                    

Biraz daha gözlerine baktım. O da bakıyordu. Yavaşça geriye çekildim ve yerde oturan Sibel'i kucağıma almak için eğildim.

"Ve son bir şey. Sibel'e babası olmadığını söyleyeceksin.", dediğimde kafasını sağ tarafa yere eğmişti. Düşünceliydi.

Cümlemi kurmamla bana baktı ve dilini dudaklarında gezdirip kaşlarını çattı.

"Onun resmi olarak babası benim. Bu yüzden ne sen kızıma söylediklerime karışabilirsin ne de bir başkası. Zamanı geldiğinde canım isterse söylerim.", dedi elini altında ki kot bol pantolonun arka ceplerine koyarken.

"Kendini gözünde çok fazla büyütme. Onunla kan bağın yok."

"Asıl sen kendini onun gözünde çok fazla büyütme. O daha çocuk. Kime ilgi gösterip göstermeyeceğini bilmiyor. Bir kaç haftalığına ortalıktan kaybol ve Sibel'in seni nasıl çabuk unuttuğunu izle.", dedi. Acıtıyordu. Her lafı acıtıyordu. Canımı acıtıyordu. Kalbimi, yüreğimi, nefesimi ...

"Se-sen ne diyorsun?"

"Diyorum ki kan bağını çok fazla abartma. Ablanın da onunla kan bağı var ama bak ablan ortalıkta yok. Sibel de annesini pek fazla arıyora benzemiyor."

"Çü-çünkü yokluğunu ben kapatıyorum.", dedim kekeleyerek. Sinirlenmeye başlamıştım. Ablamdan vuruyordu beni, ölümünden, Sibel'imden, Sibel'imin öksüzlüğünden ...

"Emin ol yokluğun en az varlığın kadar etkili olur üzerinde. Yokluğunu kapatacak çok kişi var.", dediğinde soru soran gözlerle ona baktım. Sen ne diyorsun ulan diyecektim ki merdivenlerin başında Ayza hanım diye bağırarak gelen Ayça'yı gördüm. Elinde biberon vardı ve sallayarak geliyordu. Sibel'in biberonuydu.

"Ayza hanım Sibel'in maması hazır.", dediğinde Aras elini çenesine götürüp bir şeyler düşünmeye başladı. Tam elinden mamayı alacaktım ki ;

"Ayça küçük hanımı al. Bir hafta boyunca Ayza'ya alınan ev de ona bakacaksın.", dediğinde Aras'a baktım. Amacı neydi?

"Saçmalıyorsun!", dediğimde Sibel'i kendime daha çok çekiyordum. Elimi kafasına koymuş omzuma yaslamaya çalışıyordum. Bir yandan da bir aşağı bir yukarı Sibel ağlamasın diye salınıyordum. Saat yediye geliyordu. Huysuzlaşma saatleri başlamıştı.

"Ayça dediğimi yap!", derken arkasını dönmüş birinci salona gidiyordu.

"Ayza hanım...", dedi Ayça yüzünü istemsizce buruşturup özür dileyen bir ifadeyle bakarken.

Ayça'ya bir bakışım geri çekilmesine yetti.

Hızla merdivenleri çıkarken Aras'ın bize dönüp ne yaptığımı anlamaya çalışırcasına baktığını gördüm en son.

"Ayza sen ne yaptığını sanıyorsun?", diye bağırırken arkamdan yetişmek için koşarak gelmeye ve merdivenleri ikişer üçer çıkmaya başladığını gördüm.

Onu dinlemeyecektim. Hızla yukarı çıktım. Kapının kulpunu tutarken Aras'la aramda iki üç adım kalmıştı. Nasıl kapının kulpunu açıp kendimi içeriye attığımı ve o kapıyı nasıl kilitlediğimi hatırlamıyorum ama her şey iki saniye içerisinde gerçekleşmişti.

Kapının kilidi açıktı. Sanırım Ayça Sibel'in mamasını hazırlamak için kapının kilidini açmıştı. Neyse benim için daha karlı bir durumdu. Aras'a yakalanmadan sağ salim odaya geçebilmiştim.

"Ayza aç şu kapıyı!", diye bağırırken bir yandan da kapıyı yumrukluyordu.

"Birincisi beni asla kızımdan ayıramazsın. İkincisi kapıyı yumruklamayı kes Sibel korkuyor. Üçüncüsü bu odadan bir daha asla çıkmayacağız.", dedim. Kapıdan bir kaç adım uzaktaydık ve Sibel'i omzuma yaslamıştım. Hala bir aşağı bir yukarı sallanıyor bir yandan da Sibel'in sırtını tıpışlıyordum. Huysuzlaşması git gide uykusuzluğa dönüşüyordu. Uyurdu artık birazdan omuzumda.

YENİ PATRONUMWhere stories live. Discover now