19.Bölüm

6.5K 298 54
                                    

Söylediği kelimeler beni beynimden vurulmuşçasına afallatırken, vücudumu ateş sarmalamaya başlamıştı. Masadakilerin bakışları ateşimi daha bir körüklüyor, düştüğüm durumun verdiği utanç, söyleyeceğim sözleri dilimin ucuna kadar gelmesine rağmen boğazımda düğümlüyordu. Söylediği şeylerin üzerimde etki bıraktığını görmemesi için yutkunamıyordum. Salonda en ufak bir ses dahi yokken, ilk konuşan olmaya gönüllüymüş gibi kendimi masaya meze yapmayacaktım.

Sol el işaret parmağımın tırnağını, sandalyelerin başlığına sürterek yürümeye devam ettim. Bilerek adımlarımı seyrek tutuyordum. Benimle beraber kadının yüzüne küçümseyici bir gülümse yayılırken, saçlarını omuzundan geriye itekleyerek, Yamaner'in sağ koluna çift oldukları belli olmuyormuş gibi sıkı sıkıya sarıldı.

Kehribar gözlerini nispet yaparcasına Yamaner'in yüzüne odakladığında, bakışları buluştu. "Sevgilim, benim biçeceğim değere göre açılışı yapacak olman ne kadar gururumu okşasa da, bu işlerden anlamadığımda bir gerçek. Yanlış bir değerle, seni zarara uğratmak istemem. Ben değer verirsem, ucuza kapatırız." dediğinde, karşılık vermemek adına dilimi kanatırcasına ısırdım. Sürekli, 'Her

şey ailem için' diye tekrarlasam da sabrım taşmanın ötesine geçip sel olmuş, tüm duygularımda beraberinde akıntıya kapılmıştı.

Yamaner sevgilisinin dudağına küçük bir buse kondurup, tekrar salona döndüğünde "Sevgilim bu işi yapamayacağı için, yapabilecek yeni birini bulmalıyım." diyerek, bakışlarını etrafta dolaştırdı. Ben hariç, herkesin yüzüne bakıyordu. Gözleri bir yerde odaklanınca, masadaki herkes gözlerini takip ederek seçtiği kişiye baktı. Arkamı dönmezken, seçtiği kişinin kim olduğunu önemsemiyordum. Olduğum yerde kazık gibi durmuş, kimse sadece bir an önce konuşmasını bekliyordum. Vücudumda kaslar hareket etmeme yemini etmişçesine, felç olmuş gibi sadece bekliyordum...

"Ne dersin Cenk?" dediğinde, kaynar sular kafamdan aşağı dökülüyormuş gibi hissetmiştim. Her seçeneği düşünürken, Cenk olması... Anlatamadığım bir duygunun beni etkisi altına almasını sağlamıştı.

Ayaklarım bana hiç yardım etmezken, kendimden başka sımsıkıya tutunacağım hiçbir dayanağım yoktu. Hayatın acımasız yüzü işte buydu, şu an maruz kaldığım durum... Odaya adımımı attığımdan beri, bugünün hayatımda silinmeyecek izler bırakacağını, eşelemeye korktuğum duygularımı gün yüzüne çıkaracağını, içimde insanlara karşı barındırdığım bir kaç rengi de siyaha bulayacağını, başından hissetmiştim... Sadece kendimi tersine inandırmayı seçmiştim. Fransa da beni farklı şeylerin bekleyeceğini düşünmek, benim iyimser tarafımın aptallığıydı. Daha yeni tanıştığım bir insanı benimsediğim gerçeği ise, tanrının düştüğüm gafletten çıkmam için tanımış olduğu bir telafiydi. Ne bekliyordum ki, 1 haftadan az veya çok tanıdığım adamların, abileri yerine benden taraf olmasını mı?

İçimdeki yangından geriye kalan is, vücudumda her hücreyi siyahlığa bularken, keşke diyordum... Keşke böyle bir hayatı yaşamak yerine, hiç doğmamış olsaydım. Kabullenemesem de, sürekli hayatımda iyi bir şey olacağına dair umut besliyordum. Kendime anlam veremiyordum, niye sürekli yaşama halat atmaya çalışıyordum ki? Benim için biçilen şey buydu. Ben yelkensiz bir gemiydim, rotamı hayatımın gerçekleri çiziyordu. Neden kabullenemiyordum? Neden?

Bir gün her şey o kadar ağır gelmeye başlayacaktı ki o zaman, fırtınanın kalıntısı haline gelecek ve alabora olacaktım. İşte o an, ebedi istirahat ahımın huzurlu kollarına kendimi bırakacak ve bir daha, uyanmamak üzere orayı liman edinecektim.

Ayaklarımı yavaşça arkama döndürdüm, yüzüme çatışmalı ruh halimin bir parçasını bile yansıtmazken, sadece Yamaner'le Cenk'in olduğu yere baktım. Timuçin biraz gerisinde, her zamanki yüz ifadesine bürünmüştü. Onlara baktığımı hissetmişler gibi, ilk önce Timuçin bakışlarını bana çevirmişti. Yüzünün aksine gözleri buğuluydu, alnı anın verdiği gerginlikle kırışmıştı. Gözlerimiz buluştuğunda gözlerini kırpıştı, güçlü ol der gibi... Yüzümde buruk bir gülümse oluşurken bilmiyordu ki, güçlü olmasam şu anki rüzgârda karahindiba gibi uçuşur, oluşturduğum yapının bir kaç saniye içinde yok oluşunu izlerdim. Bende ona karşılık olarak gözlerimi kırpıştırırken, aramızdaki sessiz anlayışın gerçekliğini kanıtlayan, ilk temelleri atmıştık.

SİYAH MELEK Where stories live. Discover now