Masanın sahneye dönük tarafından gelen boğucu erkek sesi, tüm salona ateş gibi düşerken, dikkatimin geçmişten şimdiki zamana tekrar dönmesini sağlamıştı. Genç bir adam ayağa kalkarken, emin tavrını gözler önüne seriyor, gözleriyle tüm salona meydan okuyordu. "Ben 2000 dolar demek istiyorum. Bu bayana

bugün, en yüksek değeri ben vermek isterim Yamaner. Ne dersin? Tartışmaya açık mı?"

Yamaner'in yüzüne bakmasam da, ses tonundan buram buram yayılan öfkeyi uzaktan bile sezebiliyordum. "Bu bir açık arttırma değil, sende iyi biliyorsun Melih. O yüzden, en yüksek değere sattım gitti gibi bir şey söz konusu bile olamaz."

Adamın tavırları, Yamaner'in aksine keyifli olduğunu vurguluyordu. Yerinden kalkışı, sözleri gibi aniden olunca geriye doğru ittiği sandalyesi, sessiz salonda tiz bir ses bırakmıştı. Zeminde yankılan ayakkabı sesiyle, gözlerin kendisinin üzerinde olmasını umursamadan benim yanıma doğru geliyordu. Kafamı Yamaner'den tarafa döndürdüğüm sıra bakışlarının hedefinin adam olduğunu, tekrar sol tarafımda yaklaşmakta olan adama döndüğümde ise onunda bakışlarının hedefinin ben olduğunu anlamıştım. Tam ikisinin ortasında kalmış, neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum.

"İlkeyi buradan çıkarın!" diyerek bağıran Yamaner sözünü bitirir bitirmez, Timuçin yanıma doğru ilerlemeye başladı. Kaşlarım neler olduğu çözümlemek istemce çatılınca, olduğum yerde Yamaner ve Melih'in arasında mekik dokuyordum.

Sabır gösterilerinin bu kadar olduğunu gösterirlerken, Timuçin kolunu omzuma koymuş kendiyle beraber yürümeye zorlamıştı. "Yürü Nehir, şu an karşı çıkmak hiçbirimiz için iyi olmaz." dediğinde sessiz mırıltısına ortak olarak, "Kolunu çekebilirsin, sorun çıkarmayacağım." dedim.

Sözlerime karşılık kolunu çektiğinde geldiğim kapının çıkışına doğru yürümeye devam ettim. Buranın havasından, getirdiği iğrenç ruh halinden kurtulmak için adımlarım hızlıydı. Yamaner'in yanından geçerken, kafasını bana çevirmesine rağmen kafamı döndürüp bakmadım. Kapının 2 kolunu da kavradığımda, var gücümle çekip kendimi yemek salonundan dışarı attım. O kadar insanın bakışlarının üzerimden çekilmesi, o anın verdiği gergin dakikalar, karaborsadan satılmaya çalışan mal gibi sunulmam, farkında olmasam bile güven duygusunun içimde yeşermeye başladığı bu adamlardan yediğim kazık... Bunların hiçbiri, aza indirgenecek şeyler değildi. Değerli olduğumu hiçbir zaman hissetmediğim gibi, hayatımda bu kadar değersiz olduğum da gözüme sokulmamıştı. Orada üzerine kumar oynanan fahişe gibi boy gösterilmiş, birde performansa göre geneleve satılacakmışçasına üzerime değer biçilmişti.

"Bekleyin." Kapının önünden gelen ses şu an itibariyle, makûs kaderimi daha bir çekilmez yapmaya başlamıştı. Üçümüzde duraksarken, ilk arkasını dönen kişi Timuçin olmuştu. O kızı ciddiye alıp, arkamı bile dönmeyecektim! Benim için süs bebeğinin canlı örneğiydi ve ben, yapma bebeklerden nefret ederdim. Allah bilir, Yamaner'in hayatında yer almak için ne tür şeyler yapıyordu. Bu bile benim için, beyinsiz olduğunun tescilli kanıtıydı. "Suite bende geliyorum." dediğinde avucumda sıkılı yumruğumu yüzüne geçirmek istemiştim. Saçlarına yapışmam bir kaç telini koparmaktan başka bir elde gelir getirmezdi ama kalıcı bir hasar, tüm öfkemi beraberinde alır ve götürürdü.

Ses tonunu sabit tutan Timuçin, "Önden buyurun." derken bir o kadarda saygılıydı. Cenk hiç konuşmamayı tercih ederken, bunların kastının sadece bana olduğunu biliyordum ama gözüme bu kadar sokmaları, bugünün getirdiği şeylerden sonra hiçte iyi olmamıştı. Birisi geldiğimden beri yaptığım her şeyi burnumdan getirmiş, diğeri sakin görünüşünün altında yatan canavarı gözler önüne sermişti! Onlar için paçavradan bir farkım yoktu, istedikleri gibi savurabilecekleri bir hiçtim! Saygı görmek için, saygıyı da geçtim; insan muamelesi görebilmek için ya önemli biri olman gerekiyordu. Ya da önemli birinin altına yatman...

SİYAH MELEK Where stories live. Discover now