Yamaner'in sabırsız olduğunu belli eden homurtusu, Cenk'i tekrar gerçekliğin özüne döndürmüş ve bakışlarının bana kaymasına neden olmuştu. Konuşmadan önce, yutkunmasının etkisiyle yavaş yavaş boğazından aşağı inmişti ama tam soluk borusunun bitiminde, yumru şeklinde duraksamıştı. "Bu işte iyi olsan sesin abi." dediği sıra, Yamaner'in itiraz kabul etmeyen ve az önceki 'Ne dersin?' sorusunu, öylesine sorduğunu belli eden bir ses tonuyla "Bu bir rica değil..." Omuzlarını dikleştirirken, bir daha Cenk'in yüzüne bakmadan sevgilisinin yanına doğru yürümeye başladı. Bir yandan da sözlerine devam ederken, ağzından çıkan her kelimeden sualsiz bir itaatkârlık beklercesine sert bir vurgu vardı. "Bu bir emir." dediğinde Cenk ne diyeceğini bilemez bir şekilde, olduğu yerde dondu. Yamaner herkesin içinde, sesli uyarısını yapmıştı. Geriye onu almak ve yerine getirmek kalıyordu. Cenk'in ne yapacağını bilemez tavrı havalimanında söylediklerinin tekrar aklıma gelmesini sağlamıştı. 'Bu oyun tek taraflı, anla bunu.'

Yamaner için her şey tek taraflıydı, sonu gözükmeyen bir kabulleniş istiyordu. Bizi, boynuna tasma takılmış köpek gibi istediği yöne çekebilmeyi, eğittiği gibi itaatkârlık beslememizi bekliyordu. Bir yerde büyük bir yanılgıya kapılıyordu. Onun adamaları bu duruma istedikleri gibi ayak uydurup, itaatkârlık gösterebilirlerdi ama aynı tavırları benden bekliyorsa, ömrünün sonuna kadar beklemeye devam edecekti. Ben onun 'gel' deyince gel, 'git' deyince gideceği köpeği olmayacaktım! Sevgilisine değer göstere biliyorsa, adamlarına koyduğu sıfatın çatısı altında, aynı gösteriyi onlara da sergileyebilirdi. Bir gramcık duygu barındırıyorsa, bunu parçalara bölüp bir parçasından adamlarının da yararlanmasını sağlayabilirdi. İlla ilgi görmek için, birinin onun altına yatması gerekmiyordu!

Cenk'in sonunda pes ettiğini belli eden dik bakışları, tekrar bana odaklandığında beklenen zamanın geldiğini anlamıştım. Bakalım, bana sonunda biçtikleri değer ne olacaktı!

Dudakları kıpırdarken, dedikleri benim olduğum yere zor ulaşıyordu. Şu anda, çıt çıkmıyor olmasaydı Cenk'in dediğini duymak imkânsız derecede zordu. "400 Dolar." dediğinde Yamaner, dediklerinin ıncığını cıncığını irdelemek istercesine "Neye göre?" diye sordu.

Cenk'in cevabı, önceden çalışmışçasına kendinden emin çıkan sözleri az önce anın verdiği gerginliği bir köşeye bıraktığını ve abisinin tavrına ayak uydurması gerektiğini anladığının kanıtıydı. "Önceden hiç resmi olarak dövüşmediği için, elimizde bir kayıt yok. Böylelikle misafirlerimize sunabileceğimiz bir görüntüde olmadığından, bizim izlediğimiz kadarıyla değer vermekle yükümlüğüz. Hareketleri kendinden ödün vermeksizin olsa da, bir yerde sarsaklığı oluyor. Bugün ki rakip ile aynı kefeye koyarsak, onun için en yüksek değeri şu anda ben vermiş oluyorum. Eğer misafirlerimiz daha yüksek bir değer vermek isterse, verdikleri değeri boşa çıkarmamak adına en iyi gösterisini sergiler Abi." dediğinde, az önceki Cenk'i hiç tanımadığımı fark etmemle gerçekler üzerime binmişti.

Aslında tanımadığım Cenk, gerçek yüzünü gösterirken, ondan önceki bu işi yapmak istemeyen Cenk'in hangi kişiliğinin yansıması olduğunu anlamaya çalışıyordum. Hayat bana, her dönemeçte kimseye güvenmemem adına sunulmuş gerçeğin ta kendisi olduğunu kanıtlıyordu ama işte, insani duygular her zaman ferman dinlemiyordu.

Bakışlarımı ayaklarıma çevirdiğimde, yerimde titrediğimi fark etmiştim.

Gururumun bu kadar parçalara ayrılmasını, ayaklar altına alınmasını beklemiyordum. Bu işi kabul ederken, her şeyin mükemmel olmayacağını zaten biliyordum ama bu kadarı, benim için bile bir sınırdı. En son ayaklarım titrediğinde, yetimhanede herkesin içinde yediğim dayaktan dolayıydı. O zamanda bakışlarım ayaklarıma kaymış ve gözümden akmaması için direttiğim gözyaşlarımı içime akıtmıştım.

SİYAH MELEK Where stories live. Discover now