"Dedem bana mektup tarzı bir şey bırakmış." Aslında bu değildi beni böyle yapan. Beni bu kadar takıntılı yapan o bir kaç gün önceki teyzeydi. Suç onundu, tabi bu halim bir suç sayılıyorsa.

"Anladım. Duygulandığın için böylesin." Rüzgar kendi çapında anlamlar çıkarırken "Hayır öyle değil" diyerek düşüncesine mani olmadım. Asıl düşüncelerimi söylesem bu tarz şeyleri kafama takmamamı söylerdi. Aslında iyi de olurdu bu. Bu ruh halinden kurtulmuş olurdum ama yine de sustum. Her şeyi mi bilmesine gerek yoktu. Güvenmediğim için değil, bunları Umut'a bile anlatmazdım. Sadece insanın kendisine ait, sadece kendisine ait düşünceleri olurdu ve bu Müslümanlık mevzusu da bunlardan biriydi. Ayrıca birilerin kulağına gitse bunu hoş karşılamayacaklarına da emindim. Rüzgar'ın da annesi benim annem gibi Hristiyandı. Umut'un ise babası Hristiyandı ama Umut Müslümanlara karşı değildi. Onları severdi. En azından iki yıldır seviyordu.

"Haydi Ada. Kendine gel artık. Yatmak istiyorsan yatağın orada. İstersen yanında da dururum." Az önce beni anladığını söyleyen Rüzgar aslında hiç anlamadığını böylelikle göstermişti. Sorun değildi, beni illa anlaması gerekmiyordu. Yanımda bulunmasını da istemiyordum. Şuan ki garip ruh halim sadece az önceki düşüncelere odaklanmak istiyor ve Rüzgar'ı da ben yanımda görmek istemiyordum. Dedem bir yerlerden sürekli bağırıp duruyordu çünkü. "O sana haram!"

"Sen çık, ben de yatarım." Onu yumuşak bir ifadeyle odadan kovunca ayağa kalktı. Bana şöyle bir baktıktan sonra odadan çıktı. Kapıyı da arkasından kapattı ve ben yine düşüncelerimle baş başa kaldım.

Ben hangi dine mensuptum acaba? Bu zamana kadar hiç bunu düşünmeye gerek duymamıştım ama dedemden sonra ilk defa bu sorunun cevabını merak etmiştim. Dedem beni müslüman biri olarak yetiştiriyordu. Dedemin mektupta dediği gibi küçük Ada müslümandı. Peki büyük Ada? Büyük Ada neydi peki?

Bir yolum bile yoktu gidebileceğim. Oysa yollar olmadan bir yere varılabilir miydi? Nereye gidecek olursak önce yol bulmamız gerekiyordu ve yolu öğreniyorduk. Sonrada belirli bir araçla o yolda gidiyorduk.

Küçükken yolum müslümanlıktı. Dedemin dediği kadarıyla bu yol da beni Cennete götürüyordu. Aracım ise dedemdi. Öğrettikleriyle yoldan sapmamamı sağlıyordu.

Oysa şimdiki büyük Ada'nın bir yolu bile yoktu. Yolum yoktu, hedefim yoktu, aracım yoktu...Tek düşüncemin içki, sevgili ve eğlence olduğu bir yaştaydım. Bunlar da bir yol değildi, olsa bile dedemin dediği gibi beni götürse götürse Cehenneme götürürdü. Küçükken gitmekten en çok korktuğum yere.

Bir yol bulmam lazımdı ama önce hangi dine mensup olduğumu bilmeliydim. Ona göre bir yol belirler ve o yolda giderdim. Gidebilir miydim acaba? Tüm bu hayatı bırakıp dedemin bahsettiği hayatı yaşayabilir miydim? Bu çok zordu. Bunu yapabileceğime pek inanmıyordum ama yine de annemi aramak için telefonumu cebimden çıkardım.

Kısa yollara eklediğim annemi vakit kaybetmeden aramak için hemen aramayı etkinleştirdim. Operatörün bağlandığını belli eden sesten sonra çalmaya başladı telefon. Bir iki çalarken ben giderek heyecanlanıyordum anlam veremesem de. Ya da tedirgindim, farkında değildim.

"Efendim Kraliçem?" Biraz tuhaf olsa da annemin kraliçesiydim ben. Alıştığım için pek tuhaf karşılamıyordum artık ama ilk zamanlar fazlasıyla yadırgadığımı hatırlıyordum.

"Napıyordun anne?" Benim onun için kullandığım özel bir lakap yoktu. Yani ona hiçbir şey uyduramadığım için sadece anne demekle yetiniyordum. Zaten o benim annemdi yani. Başka söze ne gerek vardı ki?

"Hizmetlilere laf anlatmaya çalışıyorum. Hiçbir zaman dediğimi tam olarak yapmıyorlar. Onu oraya değil, şu karşıya koyacaksın." Son söylediği cümle bana değildi. Yanında artık kim varsa ona çatıyordu. Bizim evden çıkmamızı büyük bir ihtimal fırsat olarak düşünüp genel temizlik yaptırıyordu evde ve genel temizlik evdeki hizmetlilerin korkulu rüyasıydı. Normalde de hizmetlilere sürekli bağırıyordu ama genel temizlikte bu iki katına çıkıyordu.

MAVİ UMUTLAR(İslami Yaşantılar Serisi/2) *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin