19: "SIR."

3.8K 181 161
                                    

Bölüm Şarkısı: Travis Garland - You Made Your Bed



Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.

Seyir defterini başkası yazsın.

Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.

Beni o limana çıkaramazsın.

-Nâzım Hikmet


19. BÖLÜM: "SIR."


                  

"Hayır, hayır, lütfen dokunma. Onu bırak yalvarıyorum yapma!"

Kâbusta olduğumu biliyordum ama şu an hissettiğim duygu yoğunluğu o kadar gerçekçiydi ki, alnımın üstünden aşağıya doğru akan terin varlığını bile yüzümde fark edebiliyordum. Terin kavurucu ısısı, gördüğüm kâbusta panik olmama sebep olurken, bedenimin titrediğinin kanısına varmıştım. Bu durum, bulunduğum dar patikayı tırmanırken telaşımı fazlasıyla artırmakla sınırlanmıştı.

"Gelme peşimden, lütfen rahat bırak beni," dedim telaşla beyaz patikada arkama bakarak. Her taraf sisin yoğunluğundan dolayı etkisiz eleman gibi büzüşmüştü. Ormana doğru uzayan yola doğru koşarken arkadan da beni takip eden kırmızı kapüşonlu birinin varlığı nefes almamı zorlaştırıyordu, "Kimsin sen, kimsin. Ve benden ne istiyorsun?"

Git gide beyaza doğru çekilen bedenim yüzünden, ruhumu bastırmaya yönelik hiçbir şey yapamıyordum. Kırmızı kapüşonlu kişi beni beyaza doğru sürüklerken patikanın sonuna ulaştığımda gözlerim bir an olsun feci şekilde dönmüştü.

"Yolun sonuna geldin Demiray, peki şimdi ne yapacaksın?"

"Kimsin sen, lütfen bana zarar verme," dedim yalvaran ses tonuma eklenen gözyaşlarıma aldırmadan. "Korkuyorum, bana ne yapacaksın?"

"Pes mi ediyorsun Demiray, inanmıyorum," dedi o yüzünü kırmızıyla kapatmaya çalışan varlık. "Sen cidden pes ediyorsun."

Çıplak ayaklarım toprak patikada iyice kirlenirken, akan gözyaşlarım da toprakla buluşarak bir değer kazanıyordu. Ayaklarımdan çektiğim sulu gözlerimi, kapüşonlu kişiye doğru yönlendirdiğimde uçuruma neredeyse bir adım kalmıştı.

"Ben sana ne yaptım?" dedim altındaki toprağın kaymasını önemsemeden. "Kimsin sen?"

"Yüzümü göstereceğim elbette Demiray, bu merakla yaşamanı istemem." Sesindeki alay... O kadar gerçekti ki. Ama onun kim olduğunu bilmiyordum; sesini tanımıyordum, yüzünü göremiyordum. O bir yabancıydı.

"Göster öyleyse," dedim onun kırmızıya dönüşen bedenine ürkerek bakarak. Bedeni aleve dönüştüğünde arkada duran uçurumu bir an olsun unutmuş gibi ayağımın altından büyük bir toprak parçası kaydığında son bir umutla karşımdaki aleve dönüşmüş kırmızı kapüşonlu görüntüye baktım. Karşıdaki kişi kapüşonunu iki elinin arasından sabitlediğinde, aşağıya bakmamak için direniş gösteriyordum ama kapüşonlu kişi yüzüne açmak yerine aniden bana doğru hareketlenip, beni uçurumdan aşağı doğru itince, beynimde son kalan cümle ona ait oldu.

"Tekrar görüşeceğiz Demiray, ben hep burada seni bekliyor olacağım."

Kâbusum o kadar gerçekçiydi ki, hâlâ gördüğüm gerçeğimsi şeyin neye ait olduğunu bilmiyordum. Zaten bu durum karşında, birinin bana seslenmesini ancak derinden derinden işitebiliyordum.

"Hayır, beni rahat bırak. Hayır, hayır, hayır..."

"Masal Hanım. Hey hanımefendi uyanın rüya görüyorsunuz. " Ses, bir ses. Zihnimin en gerilerinde gürültüyle patlıyordu.

KARANLIKWhere stories live. Discover now