12: "TRİLYE."

4.1K 227 55
                                    

Bölüm Şarkısı: Angus & Julia Stone - For You


"Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı da insandır."

  - Ahmet Hamdi Tanpınar.


12. BÖLÜM: "TRİLYE."





Bir anda hissettiğim güven ve huzurun nedenini, kollarımın arasındaki ablama mı borçluydum?

Sanki mümkünmüş gibi daha da sıkı sarıldım ablama. Çok özlemiştim; onunla yaptığım şakalaşmalar, eğlenmeler, konuşmalar, yastık savaşları gözümün önünden bir film şeridi gibi geçerken kollarımı daha da sıkı sardım ablama. Ömrüm keşke bu güvenli kolların arasına mühürlenseydi. Eğer öyle bir şey gerçek olsaydı, o anların ilk dakikasını sıcağı sıcağına yudumlardım.

"Çok özledim," dedim sıcaklık kokan bir sesle.

"Bende," dedi Nagehan. Onu gerçekten özlemiştim. Nagehan hem bir abla, hem arkadaş, hem sırdaş, hem anneydi. Nagehan çoğu şeyin tek çatı altında toplandığı bir ev gibiydi; sıcacık ve güven dolu. Sıcacık duyguların yüreğimde kazındığı bir tabela gibiydi o; asla izi çıkmayacak bir yazı, asla silinmeyecek bir hatıra gibi.

"Kızlar," dedi annem bizi şakadan ayırdığında. "Kahvaltı sofrası bizi bekliyor."

Nagehan annemin sırtına hopladı. "Nisa sultan," dedi saçlarını öperken. "İki hafta buradayım. Kafanızın etini yiyeceğim."

Annem bilerek eğildi ve Nagehan büyük bir gürültüyle yere yapıştı. Ben kahkahalarla yerlere yatarak gülmeye yöneldiğimde, Nagehan, anneme ve bana yastık fırlattı. Onun bu savaşçı durumuna karşın tam Nagehan'a yastık fırlatmıştım ki, o sırada kapıda görünen Katherina sert yastığın kurbanı oldu.

Yere yuvarlanan Katherina'nın durumuna biraz öncekine nazaran daha yüksek kahkaha atmaya başlamıştım ki, annemin uyarıcı bakışlarıyla pustum. Nagehan ve annem, Katherina'yı kalkması için yardım ettiğinde içimden yükselen gülme seslerini yok edemiyordum.

"İyiyim ben, Nisa hanım," dedi Katherina düzgün olmayan Türkçesiyle. "Kahvaltıyı hazırladık biz. Eğer istediğiniz bir şey olursa üst katları toparlıyor olacağız."

Mutfağa hoplayarak bir çocuk edasıyla girdiğimde burnumuza dolan yeni demlenmiş sıcak çay, hepimizin karnını şimdiden doyurmuştu. Büyük olan kahvaltı masasının her yeri donatılmış, Nagehan'ın gelişi adına annem iki büyük tavaya sucuklu yumurta yaptırmıştı. Onun yanı sıra kahvaltı masasını her zamanki gibi dolduran salam, reçel, kaşar peyniri ve börekleri saymıyordum bile.

Tüm yiyeceklerden teker teker doldurdum tabağıma. Annem çaylarımızı kupalarımıza doldururken ben su böreğinden iki büyük parçayı tabağıma koyuyordum. Nagehan'ın önüne baktığımda sucuklu yumurtanın bir tanesini önüne çekmiş, ekmekle beraber hızla tükettiğini gördüm. Buna içten içe gülümserken gözüme çarpan kahvaltı masasının diğer tarafına konulmuş reçellere dokunmadım bile. Sevmiyordum zaten; ne reçel, ne marmelat.

Kupamın dibinde kalan son damla çayımı da yudumlayıp, masadan kalktım. Nagehan'a kaş göz işaretiyle odama gelmesini söyleyince o hâlâ yemeğe devam etti. Bu tabloya gülümseyerek izledim bir süre; hoş geliyordu onun böyle oburca yemek yemesi. Biliyordum ki yemekten sonra tatlı bir şeyler isteyecekti. Ah, şu an çikolatalı bir puding olsa bende sanırım bu teklifi geri çevirmezdim.

İlk önce banyoya yürüdüm. Ellerimi iki kere sabunladıktan sonra, dişlerimi özenle fırçaladım. Nefesim nane gibi kokmasıyla fırçayı yıkayıp banyodan ayrıldım. Odama geçtiğimde yatağımdan sarkan kulaklığımı telefonuma takarak yabancı bir parça açtım. Şarkının ruhu, yüreğime dökülürken içime gömdüm bu sözleri. Anlamıyordum sözlerinden hiçbir şey fakat bu yabancı şarkının verdiği ruhsal hissi hiçbir şeye değişmezdim. Şarkının ruhuydu bu... Eskimeyen ve yaşlanmayan.

KARANLIKWhere stories live. Discover now