Sahil kenarında yürümeye başladıklarından beri gerçekler Denizin dilinin ucuna kadar geliyor fakat tam ağzını açtığında geri kaçıyordu.
"Gelmen sorun olacak mı? Öyle aniden çağırdım-" Çağla başını iki yana salladı ve dudaklarında küçük bir gülümsemeyle Denize baktı. Deniz gözleri kızın dudaklarındayken sordu.
"Patronun... nasıl biri Çağla?" Çağla Denizin sorusuna karşılık yüzünü buruşturdu.
"Fazla... kaba biri." Deniz derin bir nefes aldı. En azından kaba olduğunu düşünmüştü ki Denizin aklından çok çok kötü şeyler geçmişti cevabı beklerken ki birkaç saniye içinde.
"Çağla... aslında-"
"Annemlerin beni buna mecbur bıraktıklarına inanamıyorum. Daha adamın yüzünü bile göremedim, bence onun da gönlü yok bu işte." Deniz tek kaşını kaldırdı.
"Ha? Ne yani, çalışmayı sen istemedin mi? Annenler mi seni zorluyor? Nede-"
"O adamın yanında çalışmayı neden isteyeyim?" Deniz dikkatle kızın yüzünü inceledi.
"Ne bileyim? Ünlü bir şirket, ileride sana daha iyi pozisyonlarda iş imkanı sağlayabilir ve-"
"Bu saydıklarının hepsi Aydın beyin yanında çalışsaydım olabilirdi, Deniz beyin değil. Ne beklediklerini anlayamıyorum, geçen cumartesinin acısını falan mı çıkartıyorlar? Sırf seninle karşılarına çıktım diye, sırf görücüler gelemedi diye... Sanki o adamın yanında çalışınca birşey değişecek! Hop atlayıvereceğim kucağına." Deniz gözlerini kırpıştırarak baktı Çağlaya bu kez.
"Neden ki?"
"Neden olacak, evlenmeyi kabul etmem için?"
"Kiminle?"
"Patronum olacak o kaba herifle!"
"Nasıl geçti?"
"Tuhaf." Deniz tüm ruhu çekilmiş gibi hissediyordu. Hiçbir iş yapmamış olmasına rağmen odada tur atmaktan çok yorulmuştu.
"Pekiii... Çağla nasıl?"
"Güzel." Kendi verdiği cevapla gözleri büyüdü Denizin. Güzel de ne demekti? Neden böyle bir şey söylemişti ki şimdi? Kabul kız güzeldi, hatta çok güzeldi ama... Deniz kızın utandığı zaman nasıl kızardığını hayal etti ve yüzünü büyük bir gülümseme kapladı.
"Demek Çağlayı güzel buldun?" Deniz silkelenip kendine gelmeyi denedi ve uzandığı yerden doğruldu.
"Eh işte."
"Nasıl eh işte? Biraz önce güzel diyordun?"
Deniz annesiyle arasında geçen konuşmayı hatırladığında durdu. Ailesinin kendisi üzerindeki oyunlarını idrak etmeye başladığındaysa gözleri büyüdü.
Çağla Denizin artık yanında yürümediğini farkettiğinde ardına baktı ve gözlerini karşıya dikmiş Denizi gördüğünde geri dönüp tam önünde dikildi. Elini kaldırıp Denizin önünde sallamaya başladı.
"Ömer iyi misin? Dalmışsın-" Deniz hızlı bir hamleyle kızın elini yakaladı.
"Ah oğlum, biliyorsun babaannenin yüzüğü. Baban için de benim için de çok değerli."
"Gençler, şimdi ben... yüzüğü getiremedim."
"Ay nasıl getiremedin?!"
"Şey..." Masada kısa bir sessizlik oldu. "Tibet de benimle gelmişti Muğlaya. Ben de ona vermiştim yüzüğü. Ee o da yurt dışına gitmiş-"
"Umarım Tibet cumartesiden önce geliyordur oğluşum?"
"Geliyor anne! Gelmez mi?"
Deniz Çağlanın gözlerine bakarak derin bir nefes aldı. Nasıl bir durumun içine düşmüşlerdi böyle? Çağla kendisinden kaçarken yine kendine gelmiş, şimdiyse durmuş ona dert yanıyordu. Kızın düştüğü trajikomik olaya hafif hafif kıkırdamaya başladığında hala bileğini tuttuğu Çağla kaşlarını çatarak bakmaya başladı karşısında kendi kendine gülmeye başlayan adama.
"Ömer-" Denizin kıkırtısı aniden kesildi. Ya kendine ne demeliydi? Kendi gitmişti Muğlaya evlilik yüzüğünü almaya, üstüne mafyanın rehin aldığı yüzüğü geri almak için de evlendirilmeyi düşündüğü kızla evli numarası yapmıştı gerçeklerden habersiz. Yavaş yavaş suratı düşerken Çağlanın çığlığıyla kendine geldi.
"N-ne oldu?"
"Bileğim." Çağla acıyla yüzünü buruştururken Deniz kızın fazlaca sıktığını bileğini serbest bıraktı.
"Özür dilerim... ben-" Çağla onu dinlemek yerine sağa dönüp az ötedeki banka oturdu ve sızlayan bileğini ovalamaya başladı. Bu adamın derdi neydi? Bir gülüyor, bir sinirleniyor? Çağla umutsuz bir iç çekişle başını iki yana salladı.
Deniz oturduğu bankın karşısına gelip yere diz çöktüğünde dahi Denize bakmadı Çağla, tabi Denizin parmakları sızlayan tenine değene dek.
Deniz yavaşça kızın bileğini elleri arasına alıp ovalamaya başladı. Karşısındaki kızın kim olduğundan bile haberi yokken sinirini ondan çıkarmanın yersiz olduğunu düşünüyordu Deniz. Birkaç dakika önce kendini kaybedip kızın canını yakmış olsa da, ya da bir kaç saat önce onu saatlerle bekletip meraktan çıldırtsa da... böyle olmamalıydı. Karşısındaki kız onu Ömer olarak tanıyordu, Deniz değil. Deniz olduğunu öğrense kaçar giderdi kuşkusuz... Deniz istemiyordu ki kızın gitmesini, neden istemediğini bilmemesine rağmen... Sadece istemiyordu. Öyleyse Deniz değil Ömer olmalıydı. Neden kızın gitmesini istemediğini anlayana dek!
"Özür dilerim. Ben bugün..."
"Beni çok üzdün?" Deniz Çağlanın gözlerine bakarak başını salladı. "Farkında olman da güzel tabi." Çağla dudaklarını büzdüğünde gülümsedi Deniz ve gülümseyen dudaklarını kızın ince bileğine bastırdı.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçma Benden (düzenleniyor)
ChickLit"Yardım et Çağla! Aslının abisi Istanbula gelmiş. Herif eliyle koyduğu gibi buldu beni, seni göremeyince de kudurdu." "Tamam sakin ol. İş çıkışı-" "Bekleyemem Çağla. Topuğuma sıkar bu adam. Leşimi kanalizasyondan toplarsın, ben sana söyleyeyim." De...