"Kızım bir şeyler yemeye insen biraz..." Babam önümde, benden olumlu bir cevap bekliyordu. Fakat beklediği cevap bende yoktu. "İstemiyorum baba." Soluğunu bırakarak önümde yere çömeldi. Dizimde duran elimi tuttu. "Güzel kızım benim, sabahtan beri hiçbir şey yemedin. Bak hepimiz buradayız, hadi git abinle."

"Lütfen baba..."

"Pekâlâ, buraya getirsek?" Yemeden bırakmayacaktı sanırım. Anlıyordum onu, o da benim gibi evladını düşünüyordu. Bu yüzden uzatmadan kafa salladım. "Mustafa!" Emir Asaf'ın sesi Mustafa'ya ulaştığında koşarak yanımıza geldi. "Yengene yemek, diğer herkese de kahve al."

"Hemen Emir Asaf Bey." Geldiği gibi giderek gözden kaybolmuştu. Dün geceden beri uykusuzdum ve iyice uyku bastırmıştı. Yorgunlukla kafamı Emir Asaf'ın omzuna yasladım. "Uykun geldi değil mi?" Kafamı salladığımda devam etti. "İnat etme güzelim, Ecrin'in yanında bekle."

"Bir haber gelsin, söz gideceğim kızımın yanına. Orada bekleyeceğim. Bu arada sordun mu Feride anneme, nasılmış kızım?"

"Gayet iyi. Uyuyormuş hâlâ." Kafamı sallayarak tekrar omzuna yaslandım. Çıkan doktorla, ayaklandık. "Ameliyat biraz uzun sürdü fakat zor olanı atlattık. Nakil başarıyla yapıldı, gözünüz aydın..." Hani bir durum hakkında kendinizi farkında olmadan sıkarsınız ve bu durum nihayete erdiğinde bütün bedeniniz rahatlar ya, işte tam olarak öyleydim. Oğlumun hastalığını öğrendiğim günden beri bu cümleyi bekliyordum ben. Aylardır oğlumla birlikte bir savaş veriyorduk ve bu savaş bitmişti. Oğlum kazanmıştı!

Ayların getirdiği sıkıntıyı bir kenara bırakmış ve ben hayatımda ilk kez mutluluktan bayılarak kendimi karanlığa teslim etmiştim...

~~~~~~~~~~

Ağlama sesiyle gözlerimi aralamıştım. Beni henüz fark etmemiş olan Emir Asaf, kucağında kızımızı susturmaya çalışıyordu. "Tamam babacım, anlıyorum anneni istiyorsun. Ben de hep anneni istiyorum ama uyanmasını beklememiz gerek. Hadi güzelim, hadi babasının prensesi ağlama. Annen uyanınca faiziyle alırız sütünü." Son söylediği güldürürken kıkırdamıştım. Sesimi duyarak dönmüştü. "Şükür be güzelim!" Kollarımı uzatarak konuştum. "Ver kızımı."

"Şimdi uyandın yavrum, olmaz."

"Bir şey olmaz Asaf. Çocuk ağlamaktan moraracak." İçine sinmediği yüz ifadesinden belli olurken kucağıma vermişti Ecrin'i. Rahat bir pozisyona geçerek emzirmeye başladığımda kim bilir ne zamandır ağlayan kızım susmuştu. Kızımı ihmal etmiş olma düşüncesi beynimi sararken gözüm dolarak saçını sevdim. "Düşündüğün şeyi derhal siliyorsun kafandan. Bayılmak senin elinde olan bir durum değil karıcım."

"Ama-"

"Aması yok Hira. İhmalkar bir anne olsan, uyanır uyanmaz daha kendine bile gelmeden kızını emzirmeye kalkışmazdın. Oğlumuz da kızımız da sahip olabilecekleri en mükemmel anneye sahipler."

"Biraz daha abart."

"Hayır karıcım, sadece varlığının farkında değilsin." Utandığımı hissederek konuyu değiştirdim. "Yusuf?"

"Merak etme oğlumuz çok iyi. Odaya aldılar. Annemleri eve gönderdik. Poyrazlar yanında. Biz de kızımla senin uyanmanı bekledik." Herkese az ve öz konuşup bana şöyle uzun uzun açıklama yapması yok mu, bayılıyordum. "Ecrin'in karnı doysun, gideriz abisinin yanına."

"Sen de bir kendine gel, gideriz."

"İyiyim ben hayatım." Kaşı kalkarken konuşmasına fırsat vermedim. "Gerçekten iyiyim ya!" Ecrin anlık olarak irkilmişti. "Daha şimdiden korkutma kızımı. Annesinin cadı olduğunu henüz bilmiyor." Kaşlarım çatılarak ona döndüğümde gülerek göz kırptı. Onunla baş edemeyeceğimi anlayarak tekrar kızıma döndüm. O kadar güzeldi ki, bütün gün izleyebilirdim sanırım. Sonunda karnı doyduğunda küçük bedeni yeniden uykuya dalmıştı. Kucağımdan indirmeden Emir Asaf'ın yardımıyla ayağa kalktım. Birlikte Yusuf'un yanına gitmek üzere odadan çıktık. Odaya girdiğimizde Poyraz abim ve Meriç buradaydı. Boş olan koltuğa otururken Ecrin'in uyanmamasına dikkat ettim. Ama zaten uyanacak gibi durmuyordu.

"Sen hâlâ bir şeyler yemedin. Mustafa yemeğini getirsin." İtiraz etmeden kafamı salladım. Zira gerçekten de acıkmıştım artık. Üstelik sütüm için yediklerime de dikkat etmem gerekiyordu. Bir süre sonra Mustafa yemek getirip geri çıkmıştı. Ben yemeğimi yerken Ecrin'i Emir Asaf'ın kucağına vermiştim. Yemeğim bittiğindeyse tekrar kızımı almıştım. İki evladım da uyurken daha uygun bir vakit olamazdı. Yusuf uyanana kadar sanırım aklımdaki ertelemiş olduğum soruyu sorabilirdim. "İlgilendiğin mesele halloldu mu Meriç? Ya da şöyle sorayım, Orhan Göksu'ya noldu?"

"Yenge sonra anlatsam?"

"Tam da şu an anlatmalısın bence." Emir Asaf'a bakıp onay almıştı. Emir Asaf zaten benim sormamı bekliyordu. Soracağımı biliyordu. "Hastaneden kaçtıktan sonra bir süre bulunamadı. Bulunduğunda ise senin de çocukların da iyi olduğunu öğrenmiş polislerden. Sinir krizi geçirmiş piç... O esnada da polislerden birinin silahıyla kendi kafasına sıkmış. Gebermiş yani..." Anladım şeklinde kafamı salladım. Bu esnada kıpırdanan kızımla birlikte hafif hafif sallamaya başladım onu kollarımda. "Bir şey demeyecek misin?" Poyraz abimin sesiyle ona döndüm. "Bilmem..." Ve ardından uyanmasın diye sallamaya devam ettim kızımı. Ve nedendir bilinmeyen, içimden gelen ninniyle birlikte:

Bebeğin beşiği çamdan,
Yuvarlandı düştü damdan,
Bey babası gelir Şam'dan...

Bölüm sonuu.

Bölüm nasıldı?

Yusuf'umuz sonunda kurtuldu!

Ailemizi yeni bir hayat bekliyor.

Bölümün sonu nedense beni çok etkiledi. Bilmiyorum, Hira'ya çok üzülüyorum ben ya... Hayata devam ediyor, geçmişte kalıp güzellikleri kaçırmak istemiyor fakat içinde hep bir yarım kalmışlık var. Kendisini ailesine, çocuklarına karşı eksik hissediyor. Bakalım bundan sonrası nasıl ilerleyecek...

Bu hafta bir türlü yazamadım bölümü ama hafta bitmeden yetiştirdim. Haftaya vize haftam olduğu için bölüm gelmeyecek canlarım, bilginize. Yeni bölümde görüşmek üzere 🫶

Bî- misâl HayatDonde viven las historias. Descúbrelo ahora