26. Bölüm

15.8K 812 36
                                    

Gün kararmış, akşam olmuştu. Haberi alan Feride annemler eve gelmişken, Emir Asaflar da evden ayrılmıştı. Düşen tansiyonum sebebiyle eve bir de hemşire göndermişti. Yusuf'u ararken bir de benimle ilgilenmek zorunda kalışı son derece huzursuz ediyordu. Fakat elimde değildi üzülmemek. Anladığım kadarıyla Yusuf'u bulmak için Sancarlara ihitiyacı vardı ve ben de oğlum için ses etmeyerek izin vermiştim. "Hira'cım bak çorba getirdi sana Hülya. Hadi iç biraz." Esma halanın sesiyle önümdeki sehpaya bırakılan çorbama baktım. Her ne kadar canım istemese de bebeğim için yemek zorundaydım.

En zoru da buydu belki de. Bir evladım için canım giderken aynı zamanda diğer evladım için de bir o kadar canlı olmalıydım.

"İyi Emir Asaf! Kaçıncı kez soruyorsun ya! Bak hatta şu an çorbasını içiyor." Salona giren Ece bezmiş bir vaziyetteydi. Emir Asaf sürekli birilerini arıyor ve beni soruyordu. Şimdiki şanslı kişi de Ece'ydi belli ki. Telefonu kapattığında oflayarak koltuğa oturdu. "Hay senin kocana yani Hira! Ya neden yarım saatte bir birini ararsın ki?!"

"Kusura bakmayın lütfen... Hangimizi düşüneceğini şaşırdı o da..." Yüzüm düşerken gözlerim de dolmuştu. Hormonlar peşimi bıraksanız mı artık?

"Ne kusuru kuşum ya? Normal bir durumda değiliz ki. Emir Asaf'ın da aklı burada, kendini rahatlatmaya çalışıyor arayarak."

"Ece haklı. Hadi canım sen çorbanı iç de biraz dinlen."

"Uyuyamam ki."

"Söz veriyorum bir şey olursa haber vereceğim kızım." Feride annenin güven veren bakışlarına karşılık kafamı salladım usulca.

YAZARDAN

Sancar ailesinin evinde yeniden bir araya gelen beyler, saatlerdir Yusuf'u bulmak için uğraşıyordu. "Hira'nın haberi var mı bizimle olduğundan?" Aras'ın sorusuna karşılık kafasını salladı Emir Asaf. "Nasıl müsade etti?" Uraz'a yan bir bakış atıp konuştu. "Şu an önceliği Yusuf."

"Nasılmış? Evden çıkarken iyi görünmüyordu." Barlas merakla sordu kardeşinin durumunu. "Daha iyi. Yemek yemiş, uyumuş şimdi." Sancar erkeklerinden bir rahatlama nefesi duyuldu. Hepsi kardeşine kavuşacağı günü iple çekiyordu.

Bu esnada Meriç'e gelen telefonla hepsi ayaklandı. Zira Yusuf'un yerini bulmuşlardı. Kendini zeki sanan Orhan Göksu, telefonunu açarak görüşme yapmış ve bu sayede konumları hakkında sinyal alabilmişlerdi. Kısa sürede geldikleri konumda sadece üç koruma olması da işlerini kolaylaştırmış ve içeriye rahatlıkla girmişlerdi. Muhtemelen korumaların geri kalanı, kaçan Orhan Göksu ile birlikte gitmişlerdi. Şu an bu durum umurlarında değildi. Orhan Göksu ile daha sonra zaten ilgileneceklerdi. Şimdiki öncelikleri koltukta büzüşerek oturmuş, etrafa korkulu bakışlar atan Yusuf'tu.

Emir Asaf hızla oğlunun yanına vararak kucağına almıştı. Babasının güvenli kollarında olan Yusuf ise saatlerdir yaşadığı korkunun etkisi ile ağlamaya başlamıştı. "B-baba ben çok koyktum..." Oğlunun saçları arasına sayısız öpücük bırakmıştı. "Geldim babacım, geldim oğlum." Babasının boynuna sımsıkı sarılmıştı. "Anneye gidelim mi?" Hevesle başını kaldırarak babasına baktı. "Gücel annem!" Tepkisi hepsini gülümsetirken birlikte dönüş yoluna koyuldular.

HİRA

Saatin kaç olduğu hakkında hiçbir fikrim yokken uyanıp tekrar aşağıya inmiştim. "Hâlâ haber yok mu?" Sesimle Feride annenin bakışları beni buldu. "Yok kızım. Gel otur şöyle." Kafamı olumsuz yönde sallayarak salondan ayrıldım. Nefes alma ihtiyacı ile evden çıktım. Kapıyı açmamla Mustafa koşarak yanıma geldi. "Bir şey mi istedin yenge?"

"Hayır Mustafa." Tekrar kenara çekilirken ben de dışarıya adımladım. Bu esnada açılan bahçe kapısıyla önde Emir Asaf'ın arabası olmak üzere peş peşe girdiler. O an yeniden nefes aldığımı hissettim. Zira biliyordum ki oğlum olmadan dönmezdi.

Beklediğim gibi sürücü tarafından Yaman, arka kapıdan ise kucağında oğlumla Emir Asaf inmişti. Anında gözümden yaşlar boşalırken Yusuf da beni gördüğünde babasının kucağından inmek istemişti. Emir Asaf bıraktığında ise koşarak bana gelmişti. O an Emir Asaf'ın Yusuf'u kucağıma almama kızışı umrumda değildi. Koşarak bana gelen oğluma kollarımı sararak kucağıma aldım. "Oğlumm..." Saçlarına, yanaklarına, omzuna sayısız öpücük bırakmıştım. Kafasını geri çektiğinde eliyle gözümdeki yaşları silmeye çalıştı. "Ağlama gücel annem. Kaydeşim üjülüy."

Gözümden düşen yaşları silen elini tutarak avucunun içini öptüm. "Mutluluktan ağlıyorum annecim. Sen geldin ya, kardeşinle çok sevindik." Bu sefer de onun gözleri dolarken konuştu. "Ben çok koyktum anne. Kaydeşimi de öjledim..." Bu sefer de ben onun gözündeki yaşları silerek konuştum. "Birtanem benim... Kardeşin de abisini çok özlemiş. Birlikte uyumak ister misin?" Hevesle kafasını salladığında diğer hiç kimseyi umursamayarak eve girdim ve odasına çıktım. İlk olarak oğlumu güzelce yıkadım ve pijamalarını giydirdikten sonra tekrar kucağıma alarak bizim odaya geçtim.

Yatağa girdiğimiz gibi göğsüme sinerek uyumuştu. Kim bilir nasıl korkmuştu miniğim. En büyük şükrüm bir yerine bir şey olmamasıydı. Saçlarını severek uyuyan oğlumu izlerken odanın kapısı açılmış ve Emir Asaf girmişti. Sessiz olmasını işaret ederek oğlumu izlemeye devam ettim. Kapıyı kapatarak yanımıza geldi. Yatağın diğer tarafına oturmuş, bize bakıyordu. Gözlerim hâlâ oğlumdayken konuştum. "Hemen uyudu..."

"Sen de uyu istersen.." Kafamı olumsuz yönde salladım. "Yeni uyandım zaten, uykum yok." O da kafa salladı ve ardından üzerindeki gömleği çıkararak yatağa uzandı. "Ona ne yaptınız?" Ağzımdan istemsiz çıkan soru, aslında merak ettiğim bir meseleydi. "Şimdilik kurtulduğunu düşnüyor. Aynı zamanda kaybettiği ihaleleri, borçlarını ve dahasını bilse böyle düşünür mü acaba?"  Diyecek bir şey bulamamıştım. Yapacaklarını yapmışlardı zaten. O adam için imajı her şeydir ve sanırım bunca şey imajının yerle bir olması için yeterliydi.

Aklımı kurcalayan bir diğer meseleyi de sormak istiyordum. Fakat bu uzun bir mesele gibi duruyordu ve Emir Asaf da bir hayli yorgundu. "Dudaklarını yiyip durma. Sor hadi ne istiyorsan."

"Hı?" Gülerek bana doğru döndü. "Diyorum ki güzelim, yazık o güzel dudaklarına. Sor hadi kafanı kurcalayan meseleyi."

"Yorgunsun sen, uyu boşver." Bana inat yerinde doğrularak oturur konuma geldi. "Dinliyorum." Oflayarak konuştum. "Şey... Hani anlatacağım demiştin ya... Sancarlar işte..." Sanki canımı alıyorlar gibiydi onlar hakkında konuşmaya çalışmak. Kelimeler düğüm oluyor, bir türlü çıkmak bilmiyordu ağzımdan. "Bunu bu akşam konuşmak istediğinden emin misin?" Gözlerim onu bulurken, bana emin olmak ister gibi bakıyordu. "Eminim..."

"Pekâlâ... Lafımı bölmeden dinle o hâlde." Kafamı salladığımda konuşmaya başladı. "Seni öldü olarak gösteren Orhan Göksu. Daha önce Tarık Sancar ve o bir ihalede karşı karşıya gelmişler. Tarık Sancar ihaleyi alınca o da sindirememiş bu durumu. Bu konuda ne kadar hastalıklı bir yapıya sahip olduğunu sen daha iyi bilirsin..." Bilmem mi... "Daha sonra sırf bunun için kendi kızından dahi vazgeçmiş. Onu başka bir yere göndererek kızı olarak seni almış yanına. Yani sana bunca zaman acımasızca davranırken zaten biliyordu kendi kızı olmadığını. Kendince ilk başta kızlarını öldü bilirlerse şirket iflas edecek duruma dahi gelir diye düşünmüş. Kızını ise kendisi yeteri kadar para sahibi olamayınca para kaynağı olarak kullanmaya kalkmış. Bu da işte Sancar ailesi seni öğrendikten sonraki zamanda gerçekleşmiş. Kızı bulup Orhan Göksu'nun bulamayacağı şekilde saklamışlar. Yani sandığın gibi inat uğruna adamdan kızının yerini saklamıyorlar..."

Gerçekten hastalıklı bir adam yüzünden mi ailemden kopmuştum? Bu yaşıma, bu şekilde gelmemin sebebi bir ihale miydi?


Bu sıralar bölümler hiç içime sinmiyor ama sizi daha fazla bekletmemek adına da yayınlamış oluyorum. Okulların açılmasıyla hayatımda tekrar bir düzen süreci gerçekleşiyor. Düzenim oturunca buraya da daha düzenli bir şekilde ve içime sinen bölümler atmak istiyorum. Bu yüzden bir sonraki bölüm ortalama bir haftaya gelebilir, emin değilim.

Bölüm için oy verir ve yorum yaparsanız çok sevinirim.

Yeni bölümde görüşürüz canlarım ❤️

Bî- misâl HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin