42. Bölüm

8.4K 569 68
                                    

YAZARDAN

Adnan Dağlı'nın çağırması üzerine Dağlı ve Sancar erkekleri oraya gitmişlerdi. Tabii gittikleri gibi de epey azar işitmişlerdi. "Ulan biz ne güne duruyoruz burada?! Gelemediniz mi bize?! Ben olanları hamile kızımdan mı öğrenecektim?! O kız ne hâlde geldi haberiniz var mı sizin?! Hamile ulan senin karın!!"

"Baba-"

"Ne baba?! Ne?! Bana bakın, gidin yediğiniz boku temizleyin! O piç tek bir gün yüzü görmeyecek. Duydunuz mu beni?!" Bu esnada yukarıdan Hira'nın çığlığı duyulmuştu. Önde Emir Asaf olmak üzere hepsi yukarı çıkmışlardı. Gördükleri manzara ve sonrası da malumdu...

Şimdi ise hepsi hastanede, bir kapının önünde gelecek en ufak haberi bekliyorlardı. Tarık Sancar ve Mine Sancar da öğrendikleri gibi hastaneye gelmişlerdi. Poyraz, ağlayarak gelen annesinin yanına vardığında yüzüne inen tokatla öylece kalmıştı. "Böyle mi sahip çıktınız kardeşinize?! Bunun için mi biz halledicez dediniz?! BU NASIL HALLETMEK POYRAZ?!" Poyraz'ın konuşmasına müsade etmeden parmağını ona ve diğer oğullarına doğrultarak konuştu. "Eğer kızıma veya torunuma bir şey olursa, kendinizi de gidin bir yere gömün..." Ardından hiçbirinin yüzüne bakmayarak Feride hanımın yanına ilerledi. "Haber yok mu?" Feride hanım da ağlayan gözleriyle başını iki yana sallamıştı.

Biraz sonra doktor çıkmıştı odadan. Herkes doktorun etrafına toplandığında söze girmişti. "Hira hanım geldiğinde çok kan kaybetmişti. Çok ciddi bir düşük tehlikesi geçirmiş. Biraz daha geç kalınsa düşük gerçekleşebilirdi. Şimdilik kanama durdu, bebek de anne de iyi. Fakat erken doğum riski mevcut. Bir süre istirahat etmeli ve mümkün olduğunca ayakta olmamalı. Hastamız uyandığında görebilirsiniz, geçmiş olsun." Doktor giderken herkes tuttuğu soluğunu bırakmıştı. "Ben ablamları arayıp haber vereyim. Yusuf da korkmuştu." Yaman Hilal'i aramak üzere uzaklaşmıştı. Geriye kalanlar ise Hira'nın uyanmasını bekliyorlardı.

HİRA

Hissettiğim vücut ağrısıyla gözlerimi yavaşça açmaya çalışmıştım. Gözüm ışığa alıştığında ise tamamıyla açabilmiştim. Etrafıma baktığımda bir hastane odasında olduğumu anladım. Aklıma anında bilincimi kaybetmeden öncesi gelirken elim karnıma gitmişti. Bu esnada kapı açılmış ve içeriye bir hemşire girmişti. "Sonunda uyandınız demek. Müsaadenizle serumunuzu kontrol edicem."

"Kızım iyi mi?" Duyacağım cevaptan korkuyor olsam da hemşirenin tavırları korkmam gereken bir durum olmadığını gösteriyordu. Gülümseyerek cevap verdi. "Merak etmeyin, kızınızın keyfi yerinde." Soluğumu bırakırken sanırım bir sinir boşalması da yaşıyordum ki ağlamaya başlamıştım. "Çok şükür..." Ben ağlarken kapı tekrar açılmıştı. Önde annem, arkasında Feride annem girmişlerdi. Sonrasını görmemiştim. "Kızım..." Annem sarıldığında ağlamam istemsiz olarak artmıştı. "Çok korktum anne..." Geri çekilip saçımı okşamıştı. "Geçti birtanem, geçti güzel kızım benim." Ağlamamdan mı yoksa anne dememden dolayı mı bilmiyorum ama annemin de gözleri dolmuştu. "İyi misin kızım?" Feride annemin sesini duyduğumda ona döndüm. Her zamanki gibi anne şefkatiyle bakıyordu. Kafamı salladığımda yine o muhteşem gülüşünü sundu bana. Feride annenin yeri her zaman ayrı kalacaktı bende sanırım.

Gözüm babama kaymıştı. Onu ilk defa gözleri dolu görüyordum. "Bakma öyle, iyiyim." Buruk tebessümle yanıma geldi. Eğilip alnımdan öptüğünde içim gitmişti. "Aklım çıktı biriciğim..."

"Baban doğru söylüyor. Çok korktuk kızım. Şükür ki iyisiniz." Adnan babama da gülümseyerek baktım. Gözlerim ister istemez Emir Asaf'ı aramıştı. "Kapıda." Annem eğilip kulağıma konuşurken utanmıştım. "Tarık biz bir dışarıya çıkıp hava mı alsak?"

Bî- misâl HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin