yirmi dokuz

27 4 0
                                    




"Sonra önümde eğildi ve yüzük kutusunu açtı. Dolunay görmen gerekiyordu ama o kadar titriyordum ki zar zor ayakta dikiliyordum. Gülümseyerek 'benimle bir ömür geçirir misin?' diye sordu." Gülce çığlık atarak ellerini yüzüne kapattığında gülerek omzuna vurdum.

Gülce'nin yaklaşık iki senedir sevgili vardı ve bugün ona nasıl evlenme teklifi ettiğini çığlık çığlığa anlatıyordu.

"Ee sonra sen ne dedin?" diye sordum merakla. Elleri hâlâ yüzündeyken gözlerim yüzük parmağındaki tektaşa takıldı. Gözlerimi kısarak daha da yaklaştım. "Yalnız Gülce bu yakından daha büyük gözüküyor, enişte bayağı bonkörmüş."

Ellerini sırıtarak yüzünden çekti ve yüzüğüne uzun uzun baktı. "Tektaşın büyüklüğü değil ki önemli olan, kalbindeki sevginin büyüklüğü. O beni seviyor, bunu o kadar iyi hissettiriyor ki," Oflayarak gözlerini kapattı ve gülümsedi. "Çok seviyorum onu çok!"

Dudağımı büzdüm. "Vay be Gülce, ciddi ciddi sen de evleniyorsun ha, kimse kalmadı çevremde herkes evli, mutlu, çocuklu. Bir ben kaldım bekar bekar."

Gözlerini sonunda yüzüğünden çekti ve bana baktı. "Sen de evleneceksin ya," dediğinde alayla güldüm. "Hayırdır bir talip var da benim mi haberim yok?"

Kaşlarını çattı. "Dolunay, Aksel var."

Kafamı iki yana sallayarak koltukta arkama yaslandım. "Yok Aksel falan."

Elini koluma koyup tamamıyla bana döndü. "Senin neyin var? İki gündür hiç Aksel lafını ağzına almadın, eskisi gibi dalıp dalıpta gitmiyorsun?"

Dudağımı büzüp düşündüm. Aksel'le iki gün önceki vedalaşmamızdan sonra bir daha aramamıştı, ben de aramamıştım. Ondan ses seda yoktu sanırım sürpriz işi de tutamadığı sözlerden birisiydi. Gerçi nereden hatırlayıp ne yapacaktı ki? Öylesine konuşmuştu.

"Sanırım sonunda ondan vazgeçebildim." diye konuştum pürüzsüz bir ses tonuyla. Gözleri yavaşça açıldı ve kaşlarını çattı. "Nasıl yani? Ne demek bu? İki günde nasıl vazgeçtin Dolunay saçmalama!"

Göz devirdim. "Tabii ki iki günde olmadı, üç günde oldu." Yüzünü buruşturdu. "Ne büyük fark ya!"

"Gülce tabii ki onu sevmiyorum diyemem, hâlâ seviyorum ama vazgeçme kararı aldım. Onunla olmayacak bunu anladım. Koskoca beş sene bekledim. Her ne kadar hayatından çıktığımı söylesemde biliyorsun içimde hep bir umut vardı. Her telefon çaldığında o sanarak açtım, her kapının zilinde o diye koştum," diyerek aptallığıma yüzümü buruşturdum. "Bunlar gerçekten boş bekleyişlerdi, beş senede bunu anladım. Evet Aksel'le çok güzel bir yıl geçirdik, hakkını yiyemem beni çok mutlu etti, çok sevdi, her şeyi yaptı ama o kadar. Ondan daha fazla, beni hatırlamasını beklemek, beni tekrardan sevmesini beklemek saçma olur. Vazgeçtim çünkü kaderim bu, kavuşamamak. Bu da benim imtihanımdı ve ben bundan en büyük tecrübeyi kazanarak çıktım. Neymiş, hayatta en çok kendimizi sevecekmişiz," diyerek burnunu sıktım. "O yüzden enişteye çok fazla yüz verme, en çok kendini sev."

Gülce burnundaki parmaklarımdan kurtulup saniyeler boyunca beni süzdü. "Dolunay mutsuz gibi değilsin, ben anlamadım bu işi. Yapılabiliyorsa neden daha önce yapmadın, acı çektin boşuna?"

Derin bir nefes verdikten sonra konuştum. "Umut bitince gayrette bitiyormuş. Umudum tükendi, artık onsuz bir hayatı devam ettirmeye çalışacağım."

Gülce tedirginlikle omzuma dokundu. "Lütfen doğruyu söyle, şu an vazgeçtiğin için mutlu musun?"

Gülümsedim. "Kendim için en iyi kararı verdim Gülce. Mutlu olacağım, inanıyorum."

gökyüzündeki hatırlarTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon