yirmi sekiz

26 6 0
                                    




Mezarlıktan birkaç dakika önce çıkmıştık. Şimdi öylece yan yana yürüyorduk. Başımdan çıkardığım tülbenti elimde tuttuğumu fark ettiğimde çantama koyarak tekrar önüme döndüm.

Dakikalar sonra ilk kez Aksel'in kısık sesini duydum. "Sana kırgınım." Yavaşça kafamı ona çevirdiğimde önüne bakarak konuştuğunu gördüm. Aynı sesle devam etti. "Bunca zaman Elifay'ın oyununu bilmene rağmen sesini çıkarmadığın için sana çok kırgınım Dolunay."

Derin bir nefes alırken önüme döndüm. Demek beş yılı konuşacaktık o zaman saklı bir şey kalmamalıydı. İçimde biriktirdiğim her şeyi ilk defa Aksel'e anlatacaktım. Aksel kendisini benden dinleyecekti.

Kendimle alay eder gibi güldüm. "Ben seni kırdım, sen beni paramparça ettin Aksel. Ben kalbindeki kırıkları onarabilirim fakat sen bunu asla başaramazsın."

Sesini bir süre çıkarmadı, öylece nereye gittiğimizi bilmeden yürüdük. Ne ben ona bakıyordum ne de o bana bakıyordu.

Bundan sonra Aksel bir şeyleri hatırlasa bile onunla eskisi gibi olamayacağımızı anlamıştım.

Aksel sonunda konuştu, sesi sakindi. "Peki bana neden gerçekleri anlatmadın? Neden yıllar sonra hayatıma girdin? Bunca sene neredeydin?"

Sorularımı cevapladım, sesim normalden daha sert çıkıyordu. Ona kızgındım, ona kırgındım. Her şey onun suçu olmasa bile. "Gerçekleri anlatmak sana zarar verecekti. Doktorunla defalarca anlatmak izin almaya çalıştım bilhassa Selma teyze. Fakat doktor izin vermediği için sessiz kaldık. Neden yıllar sonra hayatına girdim biliyor musun? Artık dayanamadım. Sözlü olduğunu bile bile karşına çıkıp sana her şeyi hatırlatmak istedim." İkimiz de aynı anda kafamızı birbirimize çevirip göz göze geldik. "Yokluğunun beni ne derece çıldırttığını anladın mı şimdi? Sözlü olman bile umrumda değildi. Bunca sene aptal gibi seni bekledim. Bir mucize gerçekleşecek ve her şeyi hatırlayıp bana geleceksin diye ümitle seni bekledim. Fakat sen Elifay'la sözlendin, onu sevdin."

Sessiz kaldı. Bir şey söyleyemedi. Burada konuşacak tek kişi bendim. O değil ben dolmuştum, o değil ben beş sene beklemiştim, o değil ben acı çekmiştim.

Konuşmaya devam ettim. "Elifay'ı tabii ki sevebilirsin buna bir sözüm yok. Benim zoruma giden tek şey beni unutup o yılları hiç yaşanmamış, ben hiç yokmuşum gibi hayatına devam etmen. Senin suçun değil biliyorum, hafıza kaybı geçirmen senin suçun değil, o kazada ben de bunu yaşayabilirdim ama," diyerek gülümsedim ve ona döndüm. Gülümsemem hafif ama alaylıydı. "Sen de benim gibi beş sene boyunca bekler miydin merak ediyorum."

"Dolunay," dedi sıkıntılı bir sesle. Söyleyecek bir söz bulamıyordu, sürekli sessiz kalıyordu. Haklıydı, ne diyebilirdi ki? "Bana o kazada ne olduğunu anlatır mısın?"

Adımlarımı durdurarak acıyla gözlerimi kapattım. Aklım o zamana giderken gözlerimden bir damla yaş düşmüştü.

*Flashback*

"Aksel nereye gidiyoruz, Gülce beni bekliyor." İsyanla söylediklerimle gözlerini birkaç saniyeliğine yoldan ayırıp bana baktı ve gülümsedi. "Sana bir sürprizim var, Gülce biraz daha bekleyebilir."

Sürprizi duyduğumda yerimde doğrularak ellerimi çenemin altına aldım ve gözlerimi tatlı tatlı kırpıştırdım. "Ne sürpriziymiş bu?"

Derin bir nefes aldı ve gözlerini yoldan çekmeden konuştu. "Sürpriz diyorum, ne sürpriziymiş diyorsun. Sürpriz olmasa sürpriz der miyim?"

Göz devirdim ve ellerimi indirdim. "Tamam söyleme, ne kadar kaldı onu söyle o zaman." Uzun bir süre sesini çıkartmadı, yola baktı. Saniyeler sonra konuştu. "Biraz daha yolumuz var."

gökyüzündeki hatırlarWhere stories live. Discover now