yirmi yedi

31 4 0
                                    



Kalbim acıyordu.

Canım yanıyordu.

Kalbimi acıtan kişi de, canımı yakan kişi de aynı kişiydi, sevdiğim adamdı. Aksel'di.

Ne onu sevmeyi bırakabiliyordum, ne de onu sevmeye devam etmek istiyordum. Ne bir adım ileri gidebiliyordum, ne de bir adım gerileyebiliyordum.

Aksel Elifay'a bakarken ben arafta onu öylece izleyebiliyordum.

Gözlerimin altındaki ıslaklığı silip buzdolabının kapağını açtım. O sırada dış kapı açıldı ve eve Gülce girdi. Ayakkabılarımı görmüş olacak ki neşeli sesini duydum. "Oo Dolunay Hanım gelmişsiniz yemekten."

Cevap vermeden dolaptaki ilaçları karıştırmaya başladım. Başım çok fazla ağrıyordu ama istediğim ilacı bir türlü bulamıyordum.

Tüm raflara teker teker baktıktan sonra başımın ağrısıyla gözlerimi kapattım. Gülce'nin mutfağa geldiğini hissetmiştim.

"Ben de Nermin ablaya çıktım beş dakika, kek gönderdi bize." Tabağı masaya koyduğunu sesinden anladım. O ufak ses bile kafamda yankılanmıştı sanki.

"Nasıl geçti anlat bakalım, var mı evlilik teklifi falan?" Ona doğru döndüğümde gülen yüzü soldu. "Senin hâlin ne böyle, ne oldu?"

Cevap vermeden çekmeceleri açtım ve karıştırmaya başladım. Ama burada da yoktu. "Her zaman buralarda olurdu şimdi neden yok?" diye bağırdım sinirle.

Ağlamamak için alt dudağımı ısırdım. "Gülce nerede şu migren ilacım, buraya koyuyordum hep?" Gülce yanıma oturup elini başımın üzerine koydu. "İlaç bitmişti en son."

"Bitti mi?" diye bağırırken ağlamaya başladım. "Nasıl geçecek bu başım o zaman?"

Saçlarımı yavaşça okşadı. "Çok mu ağrıyor, ben şimdi bir tane nöbetçi eczane bulup alır gelirim." Elimi göğsüme koyarak ağlamaya devam ettim. "Çok ağrıyor Gülce, çok.." Omuzlarım sarsılırken sesimi çıkarmaya çalıştım. "İlacımı bul getir."

Aksel'i getir bana.

"Tamam güzelim böyle ağlama nolur beni de ağlatacaksın." Ağrıdan gözlerim kapanırken beni ayağa kaldırmaya çalıştı. "Gel önce makyajını temizleyelim, üzerini de değiştir ben getireceğim sana ilacını."

Zar zor ayağa kalkarak odama yürüdüm ve yatağıma oturdum. Başım o kadar ağrıyordu ki lambadan gelen ışık bile beni rahatsız ediyordu.

Gülce önüme diz çökerek eline aldığı pamuk ve temizleme suyuyla zaten çoktan akmış olan makyajımı çıkarttı. Ben sadece gözlerimi kapatmış bu acının geçmesini bekliyordum.

Aksel de mi böyle acı çekmişti?

Hayır, o daha fazlasını çekmişti, bayılacak kadar fazlaydı acısı.

"Onun canı daha fazla acıdı Gülce," diye mırıldandım. Yüzümdeki eli ufak bir duraksama yaşasa da devam etti. "Ne oldu Aksel'e, anlatmak ister misin?"

"Benim yüzümden oldu, ben hırsıma yenik düşmeseydim o şu an hastanede olmayacaktı. Hem," dedim gözlerimi açarken. Konuşmak için direniyordum. Boğazımda bir yumru vardı ve nefes almamı bile engelliyordu. "Ben onun için gecelerce kabus görüp göz yaşı dökerken, o uykusunda Elifay'ı sayıklıyor."

Gülce sesini çıkartmadan beni izliyordu. Gözlerimi kapattım ve ağlamamaya çalışarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Hayatımda ilk defa dudaklarımdan bu cümle döküldü. "Aksel benim sevgimi hak etmiyor."

Kendimi tutamayarak tekrar ağlamaya başladım. "Çok yoruldum Gülce anlıyor musun beni? Umutlanmaktan, her artan umudumda daha da üzülmekten, beni hatırlayamamasından, beni sevmemesinden, onu sevmekten çok yoruldum. Onu kalbimden söküp atmak istiyorum. Ben de onu unutup hayatıma devam etmek istiyorum. Ben burada acı çekerken onun hiçbir şey olmamış gibi başka birisini sevmesi haksızlık!"

gökyüzündeki hatırlarWhere stories live. Discover now