XVI

110 4 6
                                    

Gittikçe kısalan bölümler ve uzayan yazım araları için özür dilerim. Bunu telafi edecek bir bölüm yazmaya çalıştım umarım beğenirsiniz. 🤍

İngiltere'ye gelirken ki neşesi geri dönüş yolunda kendini bin bir düşünceye ve kalbinin derinliklerinde bir yerde hissettiği huzursuzluğa bırakmıştı. Toto'dan habersiz görüşme yaparken karşısında Toto'yu bulmayı beklememişti şimdi ise kendini annesinin küçükken ondan sakladığı çikolataları yerken yakalanmış gibi hissediyordu. Herhangi bir imza olmadan haber vermek gibi bir zorunluluğu yoktu aslında ama yine de kendini rahatsız hissediyordu üstüne üstlük bir karar verip gittiği yolu kararsız olarak dönüyordu ki kararsızlıktan nefret ederdi. Telefonda teklifi duyduğu andaki heyecanını hatırladı, yeniden dönme fikri her şeyi bir kenara koyup yeni bir sayfa açmak kariyerinin ikinci baharını yaşamak... Şimdi ise pembe dizi gibi başlayan yolculuk siyah beyaz bir filme dönmüştü. "Tamam" dedi içinden "İstersem dönerim bunu ne Toto değiştirebilir ne de başkası." Peki ya dönmek istemezsem...  Daniel aklındaki düşüncelerle boğuşurken uçak yere inmişti bile. Toparlandı zaten uzun bir araba yolculuğu olacaktı ki bu da düşünmek için bolca zamanı var demekti. Normalde uçağa binmeden Black'e mesaj atması yeterliydi Black'in onu alması için ama Daniel tek başına gitmeyi tercih etmişti o yüzden ne Black' e haber vermişti ne de Michael'a akşam antrenmanına yetişip yetişemeyeceğini söylemişti. 

Arabayı bulması uzun sürmedi, gazı kökledi. Araba yüksek çekişle ileri doğru atıldı Daniel kafası koltuğa çarpınca bu diye düşündü. Pist dışında yollarda hızlanmayı sevmezdi ama şuan kendini hiç olmadığı kadar özgür hissediyordu. Yarışmalıyım diye düşündü ne olursa olsun yarışmalıyım. Hız iliklerine işliyordu ve içeriden soluk bir ses fısıldadı "Hızlan.". Daniel içindeki sesin emrine uydu, o hızlandıkça sesin şiddeti de arttı fısıltı yerini bağırışa bıraktı. "HIZLAN" Yarışmaya karşı açlığıydı bu, onu içten içe kemiren ama onsuz da yapamadığı rekabetti, yıllarca sürmüş olmanın verdiği alışkanlık hissiydi ve herkes bilirdi ki eski alışkanlıklardan kurtulmak o kadar kolay değildi.  Kendini bu kadar kaptırmamış olsa arabayı kenara çeker dakikasında Horner'ı arardı "Evet" diye haykırırdı telefondan "Sizinle yarışırım." Bir şeylerin yanlış gittiğini hissetti, saniyeler içinde araba ilk darbeyi aldı. Araba kağıttan uçak gibi göğe yükseldi. Daniel'ın aklına ilk kazası geldi 6 yaşında go kart pistinde direksiyonu kontrol edememişti kenardaki lastiklere çarpmadan önceki bir kaç saniye dakikalar gibi geçmişti gözünü kapatıp geçsin ne olacaksa olsun yeter ki artık dursun diye dua etmişti.  Aradan geçen yıllar sonunda Daniel'ın gözleri yine kapalı, zihni yine ne olacaksa olsun yeter ki dursun fikriyle doluydu. O sırada arabanın tavanından ikinci darbeyi yedi neyseki artık durmuştu. Daniel sımsıkı yumduğu gözlerini yavaşça serbest bıraktı. İlk şokun ardından tepetaklak durduğunu fark etti. Cam patlamış her tarafı sarmıştı. Kollarını hafifçe oynattı acı hissetmeyince kenarda duran telefonuna uzandı, ambulansı tuşladıktan sonra beklemeye başladı. 

Gözlerini açtığında bembeyaz tavanla karşılaştı. Aklında birkaç puslu hatıra, arabadan çıkarılışı, ambulansın mavi kırmızı göz alıcı ışıkları ve arka planda dinmeyen uğultu. Kafasını oynatmayı denedi oynatamadı, çok rahatsız hissediyordu ama birileri gelesiye kadar böyle kalmak zorundaydı. Neyseki çok beklemesine gerek kalmadı yüzünde korkuyla koşar adım Scotty içeri girdi peşi sıra da bir hemşire. Scotty dümdüz yatakta boyunluktan boynunu oynatamayan ama gözlerini kaydırıp onu kadrajına almaya çalışan Daniel'ı görünce derin bir oh çekti. İyiydi yani en azından uyanık. Hemşire yatağı biraz daha dik hale getirdi Daniel'a genel bilgileri aktarıp çıktı. Scotty artık göz göze gelebildiği arkadaşına bir müddet boş boş baktı ne söyleyebilirdi ki. Bilemedi ama susmak da gericiydi. Derin bir nefes aldı kendini toparladı:

- İyi olmana sevindim. Bizi korkuttun.

"Biz", Daniel gözünü Scotty'den çekip odanın etrafında gezdirdi. Yanındaki koltukta oturur vaziyette uykuya dalmış Heidi'yi gördü. Uzanabileceği yakınlıktaydı. Denedi uzanamadı, uzanmayı geç yerinden bir milim hareket edememişti sanki bütün yılların yorgunluğu üstüne yapışmıştı. Kapıdan içeri tanıdık bir yüz daha girdi: Martin. Elinde iki kahveyle içeri girdi. Daniel'ı kendine bakar görünce yüzündeki duygusuzluk yerini derin ve dostane bir gülümseye bıraktı:

- Uyanmışsın Şampiyon. İyi misin? Ağrın var mı? Hemşireyi çağırmamız gereken herhangi bir durum?

Konuşacaktı içinden gelmedi. Kafasını iki yana hafifçe salladı. Martin, Scotty'e döndü:

-Erken gelmişsin.

-Son dakika bilet bulamazdım ama tanıdık vardı yardımcı oldu.

-İyi iyi, Heidi'ye kahve almıştım ama sen al istersen o dalmış zaten ben ona kalkınca alırım. deyip elindeki kahveyi Scotty'e uzattı. Kenarından iki sandalye çekip Daniel'ın karşısına oturdular. Sessizlik uzun bir sessizliğin ardından Heidi, uyandı önce nerede olduğunu kavramaya çalışırcasına etrafına bakındı anladığı gibi Daniel'a döndü. Onu da kendisine bakar görünce uyurken durulan göz yaşları bir kere daha aktı. Kalktı, dikkatlice yatağın kıyısına oturdu. Daniel'ın eline uzandı, canını yakmamaya özen göstererek tuttu elini, bırakmadı. Saat geç oluyordu oda üç kişinin refakatçi olmasına yetecek büyüklükte değildi. Martin:

-Siz gidin ben buradayım. Heidi sen zaten ayakta uyuyorsun, Scotty sen de yol yorgunusun. 

Scotty yalandan itiraz etti ama kendisinin yanında kalmamasına sevinmişti. Daniel'ı çok seviyordu ve ona yardımcı olmak için elinden geleni yapardı ama nasıl yapacağını bilmiyordu geldiğinden beri iki büklüm kenarda oturmuş konuşmalı mıyım konuşmamalı mıyım gibi sürekli ikilemlerde kalmıştı. Heidi ise Martin'in inadını bildiği halde ısrar etmiş yarım saatin sonunda ise bir şey olursa arayacağına dair sözü alıp sonunda gitmeye ikna olmuştu. Martin Heidi'nin boşalan koltuğuna oturdu kafasını yana döndürüp:

- Kaldık yine baş başa.

Martin muzipçe yanıtlar verip çaktırmıyordu ama içi içini kemiriyordu. Daniel'ı tanıdığı onca yıl boyunca Daniel'ı ağlarken, sinirliyken, mutluyken, acı çekerken görmüştü ama hiçbir zaman bu kadar duygusuz görmemişti. Daniel, Martin'in çekincelerini fark etmişçesine, mırıldandı:

- İyiyim.

Martin düşüncelerin arasından dalmıştı mırıltıyı duyunca yan döndü. Duyamamıştı, kötü mü hissediyordu, hemşire mi çağırsaydı, yardım mı istemeye çalışıyordu; endişeyle: 

-Ne dedin?

-İyiyim. Endişelenme.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 13 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Bir Yıldızın SönüşüWhere stories live. Discover now