"Amca tamam. Sen bize bırak. Elbet konuşacak." Diyar ve Pamir gelip Azat'ın iki koluna girmişlerdi. Onlar köşedeki koltuklara gittiklerinde Bora dizlerini kırıp Ahves'e yaklaştı. Yan bir şekilde yerde yatan çocuğun yakalarından tutup kaldırdı ve yüz yüze gelecek şekilde tuttu.

Bora'yı izleyen Barkın ve Tugay da oraya doğru ilerlemişlerdi. Ahves yarı baygın olacak şekilde gözlerini açıp onlara baktığında Bora dayanamayıp kafasını Ahves'in burnuna geçirmişti.

Yarım saat önce Ahves'i bulmuşlardı ve hemen depo gibi olan yere getirmişlerdi. Yarım saattir sırayla herkes Ahves'e vuruyorlardı. Karaaslan larda adamlarını tüm Mardin'e salmışlardı.

Bora, ayağa kalktığında Barkın vurmaya başlamıştı.

"Nerde lan! Nerde benim kardeşim?" Bağırışları tüm depoyu inletirken o hala vurmaya devam ediyordu. Bu sırada içeriye Barın girmişti.

BARIN KARANLIK

"Zahir, ne yap ne et bul şu konumu!" Zahir, bağırmam ile daha çok hızlanırken sinirle kendimi onun yanına attım.

"Abi, konumun yeri tesbit edilemiyor." Arın'ı hangi cehenneme götürdülerde konum çekmiyordu?

"Ne demek tesbit edilemiyor lan!" Ayağa kalktım ve telefonu çıkartıp Barkın'ı aradım.

Üçüncü çalışta açılmıştı telefon. Ama Barkın değildi.

"Barın abi?" Açan kişi Baran'dı.

"Baran, Barkın nerde?" Sorduğum soru ile hemen cevap vermişti.

"Şu anda Ahves itini dövüyor." Gülerek konuştuğunda kaşlarımı çatmıştım. Ahves ne alakaydı?

"Ahves ne alaka Baran?" Baran birkaç saniye cevap vermemiş kısık bir küfür çıkmıştı ağzından.

"Abi biz sana söylemedik mi?" Kısık ama duyacağım şekilde konuştuğunda iyice sinirlenmiştim.

"Neyi lan neyi?! Ne uzatıyorsun." Daha çok bağırmamla Zahir de bana dönmüştü.

"Abi en iyisi sen buraya gelince anlatalım biz sana." Telefonu yüzüme kapattığında gözlerimi yummuştum. Sırayla geliyordu bunlar bana.

***
Sonunda gelmiştim Mardin'e. Hemen uçaktan indiğimizde ilerde duran arabaya doğru ilerlemeye başladık. Zahir biraz daha hızlanıp sürücü koltuğuna yerleştiğinde ben de onun yanınadaki yere oturmuştum. Zahir telefonu çıkardı ve bir konum açtı.

Yarım saatlik bir yoldan sonra ormanın içinde bir depoya gelmiştik. Dedemindi burası. Hemen araçtan indik ve ilerlemeye başladık. Ordaki adamlar büyük kapıyı açtıklarında hemen içeriye girdik. Herkes burdaydı. Ne alak olduklarını anlamadığım Karaaslan'lar bile. Bizim girmemiz ile tüm bakışlar bize döndüğünde Ahves'i döven Barkın'da ayağa kalkmıştı.

"N'oluyo burda?" Dedemlerin oturduğu yere doğru gittim ve önlerinde durdum. Babam yan tarafta oturan Aram'a işaret verdiğinde Aram hemen masadaki bilgisayarı açıp birkaç tuşa bastı. Ekranı bana çevirdiğinde boş yere oturup daha dikkat kesildim görüntülere.

Görüntüleri her izlediğimde dahada sinirleniyordum.

Ahves bilerek kardeşimi o piçlere vermişti. Asıl sorun Arın'ı kaçıran İlhan değilde başka birinin olmasıydı. Hızla ayağa kalkıp Ahves'in yanına gittim. Eğilip yakalatından tuttum ve ayağa kaldırdım.

"Nerde lan kardeşim!" Yüzüne yumruklarımı geçirmeye başlamıştım. Artık yüzü tanınmayacak hale geldiğinde tekrar yere attım. Bayılmıştı. Zahire dönüp işaret verdiğimde hemen köşede duran su dolu varillerden bir tanesini Bekirle birlikte önüme getirmişlerdi.

ARIN DENİZ (Gerçek ailem) Where stories live. Discover now