yirmi beş

461 68 7
                                    



"sonunda hepimizin buluşması ve sevgililerimizle olmamız çok güzel." dedi sunoo ellerini heyecanla birleştirip gülümserken. yanındaki sevgilisi elini sunoo'nun beline yerleştirmiş, yüzündeki tebessümle onu izliyordu. yanımdaki jake'e çevirdim bakışlarımı. kapüşonlusunu kafasına geçirmiş, fermuarını yüzüne kadar çekmişti. gülmemek için kendimi tutarken sunoo'ya döndüm. "jake biraz gizleniyor gibi sanki."

dediğim şeyle bana hafifçe vurduğunda kızaran yanaklarını görebilmiştim. "en başından beri sunghoon'un tarafını tutuyordum ama şimdi üçünüz tamamladınız birbirinizi." jungwon'un dediği şeyle sunghoon gülümsedi. "her zaman bir numarayım."

"siz grupta hangimiz daha iyi kavgası mı yapıyordunuz?" jake sunoo'ya bakarak kafasını iki yana sallarken sunoo oturduğumuz çardakta öne doğru geldi. "tabii ki. ben seni jake'le yakıştırıyordum, jungwon ile sunghoon mu daha iyi heeseung mı kavgalarına girişiyorduk." jake oturduğu yerde iyice küçüldüğünde ona yaklaşıp yanağına ufak bir öpücük kondurdum. arkasından elimi sunghoon'a uzattığımda tebessüm ederek tuttu elimi. "ya yok," jake aniden ayağa kalktı. "ben utançtan ölmeden önce sınıfa gidiyorum."

koşarak yanımızdan uzaklaştığında sadece onun ne kadar tatlı olduğunu düşünüyordum. şu an bizden utanıyor ya da kaçıyor olabilirdi ama bu sevgili olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu.

"eee, bize de sevgilimizin peşinden gitmek düşer." diyerek ayağa kalkan sunghoon elimden çekerek kaldırdı beni. "hanımcılar sizi." diye gülen jay jungwon'un bakışlarına maruz kaldığında sustu. el sallayarak uzaklaşmaya başladık. oturduğumuz çardak okulun bahçesinde okula biraz uzak ve ağaçlar arasında kaldığından gizlenme gereği duymamıştık ama okula yaklaştığımızda ve görülebilir seviyeye geldiğimizde ellerimizi bıraktık. okulda ne yapmamız gerektiği hakkında konuşmamıştık bu yüzden şimdilik gizli kalması en iyisiydi.

sunghoon'la konuşarak sınıfa girdiğimizde jake'in gülerek sıra arkadaşıyla konuştuğunu gördük. kendi sıramıza ilerlerken kısa süreliğine bize bakıp gülümsedi. sıraya — tabiri caizse kendimi fırlattığımda, sunghoon beni iterek oturdu. "tüm sırayı kaplıyorsun resmen." diye söylense de sırtımı omzuna doğru yasladım. o saçlarımla oynarken birkaç gün içinde aramızdaki şeylerin ne denli değiştiğini düşünüyordum. garipti ama sorgulamıyordum, sorgularsam büyüsü kaçardı sanki. "okul çıkışı bir şeyler mi yapsak?"

"hm?" diyerek ona döndüm daldığımı fark ettiğimde. "çok çekicisin biliyorsun değil mi?" söylediği şeyle güldüm. "biliyorum, herkes bana düşüyor." omzuma vurduğunda geri çekildim hafifçe inleyerek. "ama ben sadece size düşüyorum." göz kırptığımda güldü ve sıraya bir şeyler karalamaya başladı. "az önce ne demiştin?" dedim elimi çeneme yaslayıp onu izlerken. "okul çıkışı üçümüz takılalım. beraber vakit geçirmeye alışsak güzel olur." kafamı salladım.

şimdiden onlarla vakit geçireceğim düşüncesi hoşuma gitmişti.

"kıskandım biraz."

"efendim?" dedi sunghoon jake'e dönüp onu izlemeye başlamışken. "derste," diye başladı bize kaçamak bakışlar atarken. "yakındınız baya. kıskandım, üçlü oturamıyor muyuz?" dediği şeyle kahkahayı basarken sunghoon yanağını sıkmıştı jake'in. "derste de bizi özlermiş." dedim dalga geçer bir ses tonuyla. onunla takılmak fena derecede ilgimi çekmeye başlamıştı. "ya, heeseungie!" diyerek kızdı bana. "efendim bebeğim?"

duyduğu hitap şekliyle bakışları beni bulurken gülümsedim. "dışlamayın abi beni." diyen sunghoon'un elini tutan jake, diğer eliyle benim elimi tuttu ve şimdi onun dizlerinden üçümüzün de eli vardı.

stardust, heejakehoonTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon