altı

580 90 23
                                    

"hadi be!"

oyunculardan birinin topu çok kısa bir mesafeyle kaçırmasıyla bizim okulun olduğu taraftan üzüntü nidaları yükselmişti. herkes heyecanla olacakları bekliyor, kimisi çığlık atıyor kimisi sessizce izliyordu.

maç oldukça güzeldi, bizim okul iki seti almışken diğer okul bir set almıştı. eğer kazanırsak bu son set olacaktı. maçın başından beri jake'in tatlı tepkilerini izlemek çok hoşuma gitmişti.

kazanınca sevinçle gülümseyip ellerini çırpıyor, kaybedince dudaklarını büzüyordu. fakat anlaşılan bunu tek düşünen ben değildim. maçın başından beri heeseung jake'i izliyordu. en azından tepki verdiğinde ona bakıyordu.

bir anda aklıma gelen şeyle bakışlarımı jake'in eline indirdim. tam da tahmin ettiğim gibi avuçlarını sıkıyordu. elini tutup açsam yanlış anlar mı diye düşünürken bir el benden önce davrandı.

jake'in bakışları hızla heeseung'ı bulmuştu. heeseung jake'in avucunu açtı. "tırnaklarını batırma, kanatacaksın. eğer bu kadar heyecanlanıyorsan kolumu sıkabilirsin." kolunu jake'in sandalyesinin kenarına koyup gülümsedi. jake'se hafif kızarık yüzüyle tebessüm etti.

şöyle bir düşünce oldukça güzel görünüyorlardı. yakışıyorlar mıydı? kabul etmek istemesem de evet, fazlasıyla.

heeseung veya benim, ikimizden birinin çekilmesi gerekiyordu. onları böyle görünce çekilmem gereken kişi ben miyim diye düşündüm. yan yana güzel duruyorlardı, uyumlulardı. yine de jake'den bu kadar erken ayrılmak istemedim.

ne kadar beklersem o kadar bağlanacağımı biliyorum. yine de jake tarafından heeseung'a karşı aşık gibi bir davranış görürsem bırakacaktım. bırakmalıydım. arkadaşım için yapmalıydım bunu.

jake'in heeseung'ın sıktığı koluna daldığımı fark ettim. kafamı kaldırdığımda heeseung bana iyi miyim diye bakıyordu. gülümsemeye çalıştım. belki de jake'i bir şekilde onların bineceği arabaya gönderebilirdim.

sunoo'nun çığlığıyla irkildim. koltukta öne eğilip ne olduğuna baktım. niki ayağa kalkmış sunoo'ya sarılırken sırtını siper etmişti. sunoo gözlerini kapatmış niki'nin tişörtünü sıkıyordu. yerdeki topa baktığımda topun sahadan çıkıp sunoo'nun üzerine geldiğini ve niki'nin kendini feda ettiğini anladım.

niki hafifçe geri çekildi. "iyi misin?" sunoo'nun gözleri endişe doluydu. "asıl sen iyi misin? kendini feda ettin. çok sert vurmuşlardı, acıyor mu? niye böyle bir şey yaptın ki niki? of, çok mu kötü geldi?"

"sakin ol, bana bir şey olmadı." ve maçın geri kalanında niki sunoo'ya kendini iyi olduğuna ikna etmeye çalıştı. bizim okul kazanmıştı, takım sevinçle birbirine sarılırken hepimiz ayakta alkışladık. çıkışa ilerlerken hâlâ beraberdik, sohbet ediyorduk. garip bir şekilde uyum yakalamıştık.

niki ve benim motorum yan yanaydı, onların yanındaysa jay'in arabası. "jake," diye mırıldandığımda bana döndü. "motordan korktun biraz galiba. istersen jay'lerle gidebilirsin." ensemi kaşırken heeseung bizi izliyordu ve kafasını iki yana sallıyordu. "korkmadım da sen mi rahatsız oldun hyung?"

"hayır." yutkunamadım. "rahatsız olmadım, sen korkmuş gibiydin."

"şey, sanırım olmuşsun. arabayla giderim ben. sorun değil." arabaya ilerlerken arkasından seslenemedim. heeseung'la yakın olabilirlerdi belki böylece. zihnime dolan şeylerle yine kendimi kötü hissetmiştim. "kendine gel oğlum." heeseung omzuma vurdu.

"benim için böyle bir şey yapmana gerek yok. benlik sorun yok tamam mı? bunlar normal şeyler. boşuna aranızı bozmaya çalışma. eğer böyle devam edersen jake'le konuşmayı keserim. rekabet halindeyiz, unuttun mu? rakibim oyundan çekilince hiçbir anlamı kalmıyor. şu anda ikimizi de sevdiği yok. bırak boşuna ümitlenelim, ikimiz de bokumuzda boğulalım."

pekala, şimdilik sorun yoktu sanırım. eve gidince acilen kendimi jake'e affettirmeliydim. ne de olda rekabet halinde olduğun bir yarış vardı.

—-

nasil kitap guzel miiii

yildiza basip yorum yapmayi unutmayin💓

gorusurzz

stardust, heejakehoonWhere stories live. Discover now