•Taç Giyme Töreni•

1.5K 196 29
                                    

İyi okumalar.

.
.
.
.

Bugün Taehyung kral olacaktı. En sonunda mutlu bir hayat yaşayabilecektik. Tabii Prens Seokjin olmadan...

Onsuz nasıl mutlu olabilirdik ki? Gerçekten neden Tanrı onun canını almak istemişti? Neden o an o ölmüştü de bir başkası değil?

Prens Seokjin'in ölümünden sonra hepimiz saraya dönmüştük ve Prens Taehyung, Namjoon hyunga kalması için bir oda vermişti.

Ertesi gün Prens Seokjin'in cenazesi olmuştu. O gün Prens Taehyung benimle hiç konuşmadı. Gece olduğunda da odasına bile gelmedi. Bu sabah geldiğinde ise yüzü kıpkırmızı idi. Hasta olmasından korktum çünkü bugün taç giyme töreni vardı.

Namjoon hyung içinde çok endişeleniyorum. Odasından çıkmıyordu, verilen yemekleri hiç ellemeden geri gönderiyordu. Konuşsam iyi olacak zaten daha sonrasında Prens Taehyung'un yanında olmalıydım. Ağabeyi olmadan, onun cenazesinim ertesi gününde bu töreni yapmayı hiç istememişti lakin zorundaydı. Ve sürekli kendini suçluyordu. Bu durumu da beni bir hayli üzüyordu.

Prens Seokjin'in yeri elbette bambaşka idi lakin ölenle ölemeyiz bunu bir şekilde kabul etmemiz gerekiyor. Eğer Prens Taehyung'a yardım edip, yanında olmasaydım eminim Prens Seokjin boşuna ölmüş olacaktı.

Gerçekten hiçbir şey umrunda değildi. Onun da aslında Namjoon hyungtan pek bir farkı yoktu. Lakin o mutsuzluğunu sadece bana gösteriyordu. Arkasından duygusuz diyenler bile oldu.

Acısını göstermemeye çalışıyor lakin dalgınlığı ve kafasını toparlayamaması yüzünden bir şeyler anlaşılıyordu.

Bu ikisini toparlamakta bana kalıyordu.

Prens Seokjin ağabeyim diyebileceğim biriydi ve gerçekten bana yaptığı iyilikleri asla unutamazdım. Lakin şu an üzülmenin sırası değildi, en azından o iki yıkık kuleyi tekrar düzeltene kadar.

Jong Hyun Efendi'nin atölyesinin önüne gelmiştim. Onu da çok merak ediyordum. Benim için çok üzülmüş müydü?

Prens Taehyung bana biraz anlatmıştı, babasının ona yalan söylediğini. Yani Jong Hyun Efendi de beni öyle biliyordu. Saraya da isyan olduğu gün geldiğim için onu görememiştim. Üstelik sevdiği kişiyi de kaybetmişti.

Kapıyı çalıp biraz bekledim Jong Hyun Efendi yavaşça kapıyı araladığında ona bakıp gülümsedim.

"Jong Hyun Efendi?"

Başını kaldırıp bana baktığında kan çanağına dönmüş gözleri gözlerimle buluştu.

Gözleri fal taşı gibi açıldı ve titreyen ellerini yanaklarıma koydu.

"Jeongguk? Gerçekten sen misin?"

Gülümseyip başımı salladım ve kollarımı sıkıca Jong Hyun Efendi'ye sardım.

İkimiz bir süre birbirimizden ayrılmadık. Daha sonra o, benden ayrılıp ellerimi tuttu.

"Bir yerine bir şey yapmadılar değil mi? Taehyung bana o kötü havadisi verdiğinde yüreğim parçalandı lakin şimdi seni iyi gördüm ya, o kadar mutluyum ki Jeongguk."

"Merak etmeyin Jong Hyun Efendi ben gayet iyiyim ve bundan sonra da öyle olacağım daha doğrusu olacağız."

"Umarım Jeongguk."

"Lakin benim şimdi gitmem icap eder. Prensim beni bekliyor."

Gülümseyip Jong Hyun Efendi'nin kalçama doğru hedef aldığı tokadından kaçarak koştum.

Incompetent PainterWhere stories live. Discover now