17

4.9K 461 757
                                    

"Bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeye...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."


- Kürk Mantolu Madonna

----

Geçmiş

Tanrısal

Sessiz ağlayışlar, boğazda kalan söylenememiş kelimeler; boşluğa savrulan yaralı ruhlar ve kan ağlayan bir kalp.

Hepsi bir çember halindeydi, bütünlerdi. Acıyı oluşturan parçalardı ve sonsuzluğa gider gibi birbirlerinin etrafında dönüyorlardı. Çemberin ortasında bir çocuk vardı, oradan kurtulmak isteyen. O da kendi etrafında dönüp duruyor, boşa çabalayışlarını izliyordu.

Günler geçip gidiyor, zaman bir su misali akıyordu. Bazı geceler güzel ve iyiyken, diğer geceler bol ağlamalı ve haykırmalıydı. Hayat, yaşanması gereken zor bir bilmeceyken, yaşamak bu bilmecenin en büyük cevapsızlığıydı.

Bu cevapsızlığın getirisi de yaralı bir çocuk olmuştu.

Okuldan eve geldiğinde ona selam veren, terlemiş mi diye kontrol eden bir annesi yoktu. Geceleri saçlarını okşayan, ona masallar anlatan, kendini cennette gibi hissetmesini sağlayan bir kadın yoktu. Hayattan aldığı tek mutluluk oyken, o yoktu.

İşte şimdi derin bir yokluktaydı. Ne yokluğuydu ki bu? Sevgi mi? Hem de bolca sevgi. Göremediği sevgi. Çünkü her çocuk, ona sahip çıkan birisinin olmasını; en azından yanında gülüp eğlenebileceği birilerinin olmasını isterdi.

Bu kadar kolay değildi işte. Jungkook bu hayata şansız bir çocuk olarak gelmişti. Ya da kim bilir, belki kader denen şey mahvetmişti hayatını?

Okulu bok gibi geçiyordu. Ne ders dinliyor, ne ödevlerini yapıyordu. Başarılı bir öğrenciyken, bir anda her şey bitmişti. Annesinin ölümüyle, zaten güzel olmayan yaşamı iyice kirlenmişti. Artık babasına karşı iki kişi değil, bir kişiydi.

Her gece ağlaya ağlaya günlüğüne içine döküyor, bu tarifsiz acının biraz hafiflemesini sağlıyordu. Yazarak bile gitmiyordu ama bu, daha da fazlası oluyordu. O acı, iki katına çıkıyordu.

Bütün gün okulda ruh gibi geziyor, ağzına bir lokma sürmüyordu. Dersler o kadar uzun geliyordu ki, geçmek bilmiyordu onun için. Sadece oturup ağlamak istiyordu işte, hem de saatlerce. Durmaksızın ağlamak, ciğerleri parçalanırcasına hıçkırmak...

agent | taekookWhere stories live. Discover now