6

4.3K 317 403
                                    

Dehşet.

Dilim zehirli havayla uyuşmuş, gözlerim yakıcı soğukla yanmıştı.

İlk defa böyle korkutucu bir his, ilk defa bu kadar fazla gerilimi aynı anda vücudumda hissediyordum. Her şeyi kabullenebilirdim, her şeye dayanabilirdim belki ama bu, bu. Bu his bambaşkaydı. Ne izlediğim korku filmlerindeki cinayetlere ne de okuduğum kitaplardaki sahnelere benziyordu.

Ben gözümle, canlı bir şekilde görmüştüm birinin öldürüldüğünü. Her şey gözlerimin önünde olmuştu.

Donan gözlerimle onun gözleri buluşmuştu. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu, tek hissettiğim şey bütün bedenimi ele geçirmiş olan dehşetti. Soğuk, suratıma bir tokat gibi çarptı. Canım yanıyordu, soğuk her yerimi ısırıyor gibiydi.

Bunu hissediyordum ama kımıldayamıyordum.

Gözlerim onun gözlerinden deponun içinde neredeyse parçalara ayrılmış, yüzü kandan tanınmayan adama kaydı. Kalbim, korkuyla kasıldı. Her yer kandı, her yer. Ve o, Taehyung. Gömleği, elleri kan içindeydi.

Midemin bulanmaya başladığını, aynı zamanda kandan başımın döndüğünü hissettim. Tanrım, bana yardım et. Gitmem gerekiyordu, arkama bile bakmadan! Eve koşmam gerekiyordu. Kapıyı kilitleyip yatağa girmem ve odadan dışarıya çıkmamam gerekiyordu.

Taehyung'un bana geldiğini gördüğümde hızla koşmak istedim. Ama bunu yapamıyordum! Bedenim kımıldamıyordu.

Bana her yaklaştığında içimdeki gerilim kocaman bir canavara dönüşüyor; içimi kemiriyordu. Gelme, bana yaklaşma diye bağırmak; haykırmak istiyordum. Konuşamıyordum, lanet olsun, konuşamıyordum!

Aramızda mesafe bırakarak durdu. Nedense onun da şaşırdığını hissediyordum. "Jungkook?"

Kalın sesi kulağıma ulaştığında bedenimdeki şok, kendini iyice belli etti. Gözlerim kan içinde kalmış gömleğindeydi. Midem, midem çok kötüydü. Ona bakamadım, kımıldamaya çalışıyordum ama olmuyordu.

"Jungkook Jeon, burada ne işin var?"

Bu sefer kanlı eline kaydı gözlerim. Midem kaynadı, her yer dönmeye başladı gözlerimin önünde. Gözlerimi kaldırıp ona baktım, o da dönüyordu. Kan kokusu, bütün burnumu kaplamıştı.

Gözlerim geriye doğru kayarken, bedenim kendini boşluğa bıraktı.

Bilincim tamamen kaybolmadan önce belimden ve bacaklarımın altından tutularak havaya kaldırıldığımı hissettim.

Sonra kocaman bir karanlığın içine gömüldüm.

Üstümdeki kıyafetin çıkarıldığını hissediyordum ama gözlerimi açamadım. Bilincim bir gelip bir gidiyordu, yeniden uyumam için baskı yapıyordu bana sanki. Bedenim o kadar ağır geliyordu ki sanki bana ait değil de koca bir demir parçasına aitti. Bu ağırlığı kaldıramıyordum. Kafamı tutamıyor, başımı geriye atmak istiyordum.

Üstümden çıkan kıyafetle üst bedenim çıplak kalmıştı, sargıyı saymazsak eğer. Biraz zaman sonra sargının üzerinde eller hissettim, orayı açıyordu. Bütün bedenim uyuşmuş, uyku modundaydı. Hissediyordum ama tepki veremiyordum. Sadece bilincimi açık tutmaya uğraşıyordum.

Sargının çıktığını da, vücuduma vuran soğukla anlamıştım.

Sonrası yine boşluktu. Bedenim sanki boşlukta süzülüyordu.

O sıra gözlerimin önünde bir anda babamın korkunç suratı belirdi. Şişkin yanakları, kalın kaşları ve öfke dolu pörtlemiş gözleriyle bana bakıyordu. Korkuyla geriye doğru adımladım, üzerime gelmeye başladı. O kadar korkutucu görünüyordu ki dudakları parçalanmıştı ve siyah bir buhar süzülüyordu aralık ağzından.

agent | taekookWhere stories live. Discover now