2

5.3K 436 383
                                    

Güneş ışığı.

Kapalı gözlerimin arasından bile bembeyaz bir ışığın hücumunu fark edebiliyordum, bu çok rahatsız ediciydi. Gözlerim kapalı olmasına rağmen iyice kapatarak sıkıştırdım, yüzüm de buruşmuş olmalıydı. Işığın azalmasını istemiştim sadece. Hala çok uykum vardı, hatta sonsuza kadar uyumak istiyordum. Bu yüzden sakince uyku halime geri döndüm, bu sırada da yerimde kımıldamıştım biraz.

Bir dakika?

Nasıl yani? Ben en son, en son...

Gözlerim dehşetle açıldı. Ve açılır açılmaz da dibimde gördüğüm bir çift gözle daha da açıldığını, hatta acıdığını hissettim. Aynı hızda ağzım da aralanmış, koskocaman bir çığlık, dudaklarımın arasından hızla dökülmüştü.

Çığlığımdan dolayı boğazımın acıdığını hissederken, dibimdeki çocuk kendini hızla geriye doğru atmış; yataktan yere düşmüştü. O da bunu beklemediği için korkuyla çığlık atmıştı. Elleri yerde, iri gözlerinin arasından bana bakıyordu. Güm güm atan kalbimle birlikte ona korkuyla bakıyordum.

Civciv gibi sarı saçları vardı, teni beyazdı. Yüzü kasılmıştı.

Yeni uyandığım için boğuk ve hırıltılı çıkan sesimle, "Ş-şey sen, ne yapıyordun dibimde? Yani ben, korktuğum için." diye bir şeyler zırvaladım. Ne dediğimi bilmiyordum ama hesap sorar gibi olmak da istememiştim.

Resmen aklım çıkmıştı.

Hatta yeni yeni vücudumdaki ağrıları hissetmeye başlamıştım.

Yerden kalkmamıştı, oturuşunu düzeltti sadece. Ellerini ensesine attı, mahcup gibi görünüyordu. "Özür dilerim, seni korkutmak istememiştim. Yanağındaki yara izine bakmak istemiştim sadece."

Ben de tam vaktinde uyanmayı tercih etmiştim. Derin bir nefes aldım, şu an en son dert edeceğim şey buydu. "Önemli değil, hem ben de seni korkutmuş oldum istemeden. Ödeştik galiba."

Kendimi gülümsemek için zorladım, zorladım çünkü her yerim dökülüyor gibi hissediyordum. Ayrıca bu konumdayken hiçbir şey demeye bile hakkımın olduğunu düşünmüyordum. Neydim ben? Ajan?

O da bana kocaman gülümsedi. Gülümsediğinde göz kapakları o kadar kısıldı ki, gözleri tamamen kapanmıştı. Gerçekten çok güzel gülümsüyordu.

"Adın ne?" dedi sonra.

"Jungkook. Senin?"

"Jimin."

"Jimin." Gülümsedim. "Memnun oldum." Gerçekten güzel bir çocuktu. Gri eşofmanın üzerine siyah bir uzun kollu giymişti, biraz zayıftı. Onu asla kötü göstermemişti bu ama yine de neden zayıf olduğunu ister istemez biraz sorguladım. Benim gibi iştahı mı yoktu, yemekten mi kesilmişti?

"Ben de memnun oldum." Bana bir şey sormak istiyor ama çekiniyor gibi bir hali vardı. "Eğer özel değilse, yara izin nasıl oldu?"

Anlık olarak nefesim bıçak gibi kesildi, yutkundum. Gözlerim onun bana merakla bana gözlerinden ayrılıp önüne döndü, kaşlarım hafifçe çatıldı. Hiç o anı hatırlamak, düşünmek bile istemiyordum. Babamın bana bu zamana kadar hiçbir sevgisi olmadığı gibi, her zaman zararı olmuştu. Bir kez daha ondan nefret ettim o an.

Dün gece geldi gözlerimin önüne. Beni nasıl dövdükleri, arabaya bindirip de nasıl bıraktılarını. Babamın o yüzündeki hain sırıtış şekli. Benim kendimden geçmiş ve çaresizlik içinde sendeleyerek geldiğim yerin önüne bayılmam.

Göğsüm sıkıştı, ben ne yapacaktım şimdi?

O sırada Jimin'in hala benden bir cevap beklediğini fark ettim. Derin bir nefes verdim, sakin olmam gerekiyordu. Yoksa her şeyi batırıp kendimi öldürtecektim.

agent | taekookWhere stories live. Discover now