\GİRİŞ\

4.2K 120 3
                                    



Yağmurlu bir yaz günüydü. Hava sıcak olmasına rağmen bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Boğucu, kasvetli bir hava vardı. Sanki gökyüzü, yeryüzündeki herkesi boğmak istiyordu. Böylesine kasvetli bir günde, kahvaltı sofrasında oturan Bozkurt ailesinde de bir huzursuzluk vardı. Sanki bir şeyler olacağını hissetmiş gibiydiler; hepsi bir durgun, bir huzursuzdu. Sessiz sofrayı, evin babasının çalan telefonu böldü. Berzan Bey, telefonun ekranında yabancı bir numara gördüğünde içi mümkünmüş gibi daha da daralmıştı. Hissetmiş miydi acaba duyacağı şeylerin bütün ailesini ne kadar zor bir yola sokacağını?

Daha fazla bekletmeden hızla telefonu açıp "Alo" dedi.

"Alo, merhabalar. Ben Melike Gündoğdu, İstanbul Medikal Hastanesi'nden arıyorum. Müsait miydiniz?"

Berzan Bey endişeyle cevap verdi nazik kadına. "Müsaitim, buyurun. Bir sorun mu var?" diye sordu. Endişeli ses tonu ve çatılan kaşları, masadaki herkesin dikkatini çekmişti.

"Berzan Bey, çok özür dileyerek can sıkıcı bir konu için rahatsız ediyorum sizleri. Nasıl anlatsam gerçekten bilmiyorum, o yüzden direkt lafa giriyorum. Hastanemiz tarafından 22 yıl önce eşinizin doğumu sonrasında oluşan karışıklık sırasında sizin kızınızla farklı bir ailenin kızının karıştığını tespit ettik. Teyit edip doğrulamak için sizleri yarın saat 15.00'te hastanemizde ağırlamak istiyoruz."

Kadının konuşmasını şaşkınlıkla dinlemişti Berzan Bey. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Aklı almıyor, inanmak istemiyordu. Şok olmuştu; sanki dilini yutmuş gibi hissediyordu. Derin bir nefes alıp gözlerini masadaki ailesinin üzerinde gezdirdi. Hepsi merakla ona bakıyordu. Güzel karısının gözlerinin içine bakıp derin bir nefes alarak sonunda bulduğu sesiyle konuştu.

"Tamamdır, yarın yüz yüze daha ayrıntılı konuşuruz. İyi günler," diyerek kapattı telefonu.

Herkes merakla yüzüne bakarken o, karısından başkasının gözlerine bakamıyordu. Güzel karısı daha fazla dayanamayarak sabırsızca sordu:

"Ne oldu canım, kötü bir haber miydi?"

"İyi mi kötü mü bilemem ama yarın hastaneye gitmemiz gerekiyor. İkizlerin doğumu sırasında kızımız başka bir bebekle karışmış galiba. Detay bilmiyorum." Herkes şok olmuş, ne diyeceklerini şaşırmıştı. Ağızları bir açılıp bir kapanıyor ama sesleri çıkmıyordu bir türlü.

...

Karşı tarafta ise durum çok daha farklı ve karışıktı. Aldığı telefonla ne yapacağını şaşırmıştı genç adam. Bu haberi küçük meleğine nasıl vereceğini düşünerek sürüyordu arabayı.

Küçük meleğinin yattığı hastanenin önüne kadar geldiğinde bile nasıl anlatacağını bulamamıştı. Derin bir nefes alıp hastanenin içine girdi. Genç kızın kaldığı kata geldiğinde, her geldiğinde nefretle baktığı o tabelaya tekrar baktı. "Ruh ve Sinir Hastalıkları" derin bir nefes alıp genç kızın yattığı odanın kapısına gelene kadar sinirle sıktı yumruklarını. Kapının önüne gelince yüzüne büyük bir gülümseme kondurup kapıyı tıklatıp yavaşça girdi içeri. Gözleri odayı tararken genç kız her zamanki gibi yine camın önünde dışarıyı izliyordu sakince.

Genç adamın içi bir kez daha acıyla doldu karşısındaki yaralı ruhla. Sakince gitti genç kızın yanına. Derin bir nefes alıp elini genç kızın küçük ellerinin üstüne koyup gözlerini bir an olsun yüzünden ayırmadan konuştu:

"Bugün nasılsın meleğim, biraz daha iyi hissediyor musun kendini?" dediğinde bir cevap alamamıştı her zamanki gibi genç kızdan. Genç kızın gözleri hâlâ dışarıdaydı, sanki hiç duymamış gibiydi adamın acı dolu sesini. Genç adam yılmadan konuşmaya devam etti. Alışmıştı artık küçük meleğinin bu hallerine. Genç kızın eski halini o kadar çok özlüyordu ki, onu böyle görmek kalbini parçalıyordu sanki.

"Ben kötüydüm biraz ama meleğimi görünce geçti, artık çok daha iyiyim. Hem bugün normal bir ziyaret için gelmedim, önemli bir şey konuşmaya geldim seninle," dediğinde genç kızda hâlâ tek bir değişim yoktu. Derin bir nefes alıp hastaneden gelen telefonu anlattı genç kıza, bakışlarını kızdan bir an bile olsun ayırmadan. Endişeliydi genç adam. Genç kız çok zor şeyler yaşamıştı, hâlâ atlatamadığı çok şey vardı. Gelecek her türlü tepki için hazırdı ama karşısında hâlâ tek bir tepki bile vermeyen kızla daha fazla tutamadı kendini. Aktı gözlerinden bir damla yaş. Koskoca kapı gibi adam, meleğinin tepkisizliğine, geldiği hâle, yaşadığı şeylere ağladı sessiz sessiz.

Adamın akıttığı gözyaşlarından biri genç kızın eline gelince irkildi genç kız. Camdan ayırmadığı gözlerini ilk kez çevirdi genç adama, ifadesizdi bakışları. Genç kızın elinin üstündeki elleri sıkıca tuttu.

Genç adam, kızın tepkisini görünce daha da ağladı. Bu sefer hıçkırıklarını, sesini bastıramadı. Resmen yıkıldı kızın dizlerine, ağlaya ağlaya. Aradan ne kadar geçti bilmiyordu ama gözyaşları sonunda durmuş, kendini biraz olsun toparlamıştı genç adam. Derin bir nefes alıp köşedeki peçeteyle akan burnunu ve gözlerini silip burukça gülümsedi genç kıza:

"Yine aynısı oldu, tutamadım kendimi, özür dilerim. Burası benim ağlama yerim oldu galiba, durduramıyorum buradayken hislerimi," dediğinde genç kız yine hiçbir tepki vermedi.

Tıklayan kapı ile içeri giren hemşire, ziyaret saatinin bittiğini söyleyip odadan çıktı.

"Benim gitme saatim gelmiş meleğim. Seni çok seviyorum, bunu sakın unutma olur mu? Yarın hastaneye götürmeye geleceğim seni. Burayı da ben halledeceğim, bir daha geri dönmeyeceksin. Topla her şeyini," deyip kızın şakaklarına bir öpücük bırakıp çıktı genç adam.

Kapının kapanması ile genç kızın gözlerinden damla damla düşmeye başladı gözyaşları.

UMAY - SESSİZ ÇIĞLIKWhere stories live. Discover now