9. BÖLÜM

481K 38.7K 71.4K
                                    

"Kalp midir insana sev diyen,
Yoksa yalnızlık mıdır körükleyen?
Sahi nedir sevmek;
Bir muma ateş olmak mı,
Yoksa yanan ateşe dokunmak mı?"

*ŞEMS-İ TEBRİZİ


*ŞEMS-İ TEBRİZİ

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.






❤️‍🔥🪶



Hayat inişleri ve çıkışları ile sürüp gider. Başımıza gelen mucizeler ve felaketler bu iniş ve çıkışların birer yansımasıdır, derdi babam İlyas Soykamer. Çok şeyler de söylerdi ama en haklı olduğu konu şüphesiz buydu. İnişleri ve çıkışları ile yaşamaya çalıştığım bu hayatta mucizelerim de olmuştu, felaketlerim de, mucize gibi görünen felaketlerim de. Ama şu an avucumun içindeki telefona bakakalmışken düşündüğüm tek şey felaketti.

Bu bir felaketti.

İŞTE KENAN KRALŞAN' IN HERKESTEN SIR GİBİ SAKLADIĞI SEVGİLİSİ!

Bir daha baktım manşete. Ne gördüğümü algılamak için bir daha. Sinirle titreyen ellerim ekranı büyütüp fotoğrafa odaklandı. Kenan'ın karşısındaki bendim. Şirkete geldiği gün çekilmiş bir fotoğraftı. Elimdeki yaraya bakmak için saniyelik bir temasta bulunmuş, benden gerekli cevabı alarak uzaklaşmıştı ama bu fotoğrafa dışarıdan bakan bize yüzyılın çifti diyebilirdi. Şerefsiz Kralşan sanki bu anı düşünmüş gibi büyük bir oyunculuk sergileyerek ilgi ile bakıyordu yüzüme. Belki de planlıydı. Onun aklından geçenleri şeytan bile çözemezdi.

Güldü sinirle titreyen bu ifademe. Bakışlarım ona kalktığında gülüşü büyüdü.

"Sen ne yaptın?" diyen sesim sinirden titriyordu. Aynı şekilde elimdeki telefonu şiddetle yanımda ki duvara fırlatırken de titriyordum. Telefon içki bardaklarına çarpıp birkaç bardağı kırarak odanın bir ucuna savulurken kendileri hala bir hayli keyifliydi. Masanın üzerindeki kendi telefonunu bana doğru salladı.

"Çok şükür ki seni senden daha iyi tanıyorum Ahuzar. Bunun yaşanacağını bildiğim için kıymetli telefonumu kendime sakladım." Aynı keyifle kollarını iki yan açtı. "Hiç durma. Lütfen bu odayı başıma yık bebeğim." Tehlikeli bir ışık belirdi göz bebeklerinden. "Nefretine ihtiyacım var."

Sinirle soluduğum nefes dudaklarımı yakıyordu. Borcumu ödediğinde, beni bir hastane yatağına kelepçelediğinde bile bu denli öfke ile dolmamıştım. Nefret mi istiyordu? Zevkle verecektim. Ama artık onun görmek istediği şekilde etrafını yakarak değil. Tam olarak onu yakarak. Topuklu ayakkabılarımın üzerinde öfke ile ona ilerlerken sargılı elim masasının üzerine sapladığım bıçağı kavradı.

"Seni geberteceğim, siktiğimin puştu!" diye soluyarak üzerine yürüdüm.

İlk defa bu denli gözümün döndüğünü fark eden Kenan dahi ona ilerleyen adımlarımla koltuğunda dikleşmişken öfkeli adımlarıma arkadan belime sarılan güçlü bir kol engel oldu. Bu öfke içinde dahi deniz kokusu burnuma değdi. Genzimdeki öfke ateşi ile birleşince ağır bir top olup öfkemi daha da katmerlendirdi. Üzerine gitmeme izin vermedi. Kolu beni sıkıca kavrayıp geri çekti. Ayaklarımın yere değip değmediğine dair ise hiçbir fikrim yoktu. Sinirden bütün hücrelerim uyuşmuş gibiydi.

BÜLBÜL KAPANI Where stories live. Discover now