7. BÖLÜM

445K 36.8K 58.6K
                                    

"Dümdüz işler insanın zalim Adaleti,
Yolundan sapmaz bir an bile:
Zayıfı da keser, güçlüyü de,
Ölüm saçar yürüdükçe:
Ezer geçer tüm güçlüleri,
Soyunu satan o katilin demir ökçeleri..."

*OSCAR WİLDE


*OSCAR WİLDE

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.







******



Elinde tuttuğu kitapları daha sıkı kavrayarak caddede koşmaya devam etti Güldeste. Çantası kolundan düşer gibi olduğunda hızla toparladı ama adımlarını yavaşlatmadı. Yetişmesi gereken bir araba vardı. Yanından geçen insanlara çarptı. Onun omuzu acıdı ama çarptığı herkesten yine o özür diledi. Önünde uzanan uzun sokakta ilerlerken dizlerinde biten çiçekli elbisenin etekleri uçuşuyor, saçları yüzüne vuran nemli rüzgarla arkaya doğru savruluyordu.

Attığı her adım bir heyecandı aslında. Çünkü o artık Karadeniz Teknik Üniversitesinin, Edebiyat öğretmenliği bölümünde okuyan bir üniversite öğrencisiydi. Yeni başlamıştı. Tam bir ay, iki gün olmuştu hatta. Sayıyordu hayallerine giden bu yolda adımladığı her anı. Kolay başarmamıştı. Zor elde edilen her şey daha kıymetli olurdu. Güldeste için bu hayat zordu belki ama bir o kadar da kıymetliydi.

İçindeki çiçekler karanlıkta kalıyordu. Bir başkası büyümeyeceğini düşünedursun, Güldeste o çiçekleri zifiri karanlıkta dahi büyütmeye devam ediyordu. Hayat ona ışık vermemişti. O ise elinde olanla yetinip karanlıkta büyüyen çiçekler ekmişti toprağına. Umutsuzluk karanlıkta kalmak demek değildi çünkü. Asıl umutsuzluk; insanın kendi içinde karanlıkta kalmasıydı. Güldeste kendi içinde ki aydınlığı asla söndürmemişti.

Yetişmesi gereken bir Rize minübüsü vardı. Dersinin olduğu her sabah Rize'den Trabzon'a geliyor, akşam yeniden Rize'ye dönüyordu. Bir kolunda sıkıca sabitlediği kitaplar varken diğer kolundaki küçük, kahverengi saate bakmaya çalıştı. Beşe on dakika vardı. Rize'ye giden son araba on dakika sonra kalkacaktı. Var gücüyle koşarken ayağının ucunun takıldığı taşı fark etmedi. İleri doğru sendeledi. Kitaplar elinden öne doğru savrulup, çantası kolundan tamamen düşerken o da ileri doğru sendelemişti ama düşmeden toparlanmayı başarmıştı.

Omuzları çökecek gibi oldu kısa bir an için. Ama buna dahi vakit yoktu. Yola dağılan kitaplarına ilerleyip yere eğildi. Hızla toparlandı. Kitaplarını yeniden kucağına toparlayıp minik çantasını kolunda sabitledi. Koşmaya başladı. Rize minibüsünün kalktığı yere geldiğinde gözleri hızla saat beş arabasını aradı. Tek temennisi dolmadığı için birkaç dakika daha bekletmeleriydi. Bu dilek ile bilet aldığı küçük yazıhaneye ilerledi.

Umutlu bakışlarını kapıdan içeri girdiği an duyduğu ses tuzla buz etmişti. "Kalktı gızum minibüs." dedi her zaman bilet aldığı amca. İnce, uzun, sivri burunlu bir adamdı. Bakışları her zaman baygın, sesinde ince bir tını vardı. "Kaçurdun oni!"

BÜLBÜL KAPANI Where stories live. Discover now