⋆12⋆

5 1 0
                                    

Lorenzo:
"Max! Max!!"

Theodore ile bahçede otururken Lorenzo endişeli ve koşarak yanımıza geldi. Korkmuş duruyordu. Hızlıca konuşmaya başladı.

"Ne oldu?"

Lorenzo:
"Profesör Dumbledore'un odasında seni bekleyen biri var!"

"Kim?"

Şaşırmıştım. Gelen kişi dedem olamazdı çünkü diyeceği şeyleri mektup yazarak anlatırdı. Ayrıca dedemden başka herhangi bir yakınım yoktu.

Theodore ile birbirimize baktık. Ve yavaşça ayağa kalktık. Ve yavaşça yürümeye başladık. Lorenzo'da peşimizden geliyordu.

Yere bakarak düşünüyordum.

Theodore:
"İyi misin?"

"Bilmiyorum."

"Kim olabileceği hakkında bir fikrin var mı?"

"Hayır, herhangi birisini tanımıyorum. Ayrıca dedem olamaz. Dedem herşeyi mektupla ya da kargoyla gönderirdi."

"O zaman muhtemelen ciddi bir iş."

Konuşmaya devam ederken Dumbledore'un odasına varmıştık bile. Çok gerilmiştim. Ve kesinlikle odaya tek başıma giremeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden Theodore'u yanımda istediğimi söyledim.

Yavaşça kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Dumbledore pencerenin önünde dışarıyı izliyordu. Yavaş adımlarla içeri girdim.

"Bir.. Sorun mu var Profesör?"

Dumbledore:
"Hayır Max. Hiç bir sorun yok. Bu habere sevinir misin bilmiyorum ama.."

Dumbledore bana değilde sanki arkamda birisi vardı ve ona bakıyordu. Arkamda Theodore vardı. Merak ettiğim için arkamı dönecektim, sonra Theodore kulağıma bir şeyler mırıldandı.

Theodore:
"Bana bakmıyor. Bir yere dalmış gibi ne dersin?"

"Bilmiyorum."

?:
"Morrison?"

Morrison.
Bu benim ikinci adımdı.  Garipsemiştim çünkü ikinci ismimi bilen kimse yoktu. Kimseye bundan bahsetmemiştim. Arkamı dönüp seslenen kişiye baktım.
  
    
    
    
    
Annem.

Annem gelmişti.

Annem gelmişti ve bana bakıyordu.
   
   
  

      
Theodore ne olduğunu anlayamayıp bir bana birde anneme bakıyordu.

Annem sakince ve dolu gözleri ile yanıma geldi.

"Büyümüşsün."

Dolu gözlerim ile anneme bakıyordum. Annem kısa saçlarımı okşuyordu.

İçimde istemsizce ona olan sinirim vardı. Ona kızgındım. Bunca zamandır hiç bir haber göndermedi, hayatı ile ilgili hiç bir şeyi haber etmemişti.

Şimdi bu soruların cevabını almalıydım.

"Neden geldin?!
Neden şimdi geri döndün?!
Bunca yıldır ölüp ölmediğinden bile habersiz kaldım!
Şimdi neden buradasın?!"

Öfkemi kusarken bir yandan da ağlamamaya çalışıyordum. Çünkü eğer ağlarsam işler daha kötü olacaktı. Söylemek istediğim şeyleri söyleyemeyebilirdim.

"Morrison..."

"Hayır! Konuşma benimle! Nereden geldiysen tekrar oraya git ve tekrar dedemle beni yalnız bırak! Bir daha da geri gelme!"

𝐒𝐭𝐨𝐫𝐲 𝐨𝐟 𝐌𝐚𝐱 𝐓𝐡𝐨𝐦𝐩𝐬𝐨𝐧 || 𝑯𝑷⋆𝑭𝒂𝒏𝒇𝒊𝒄𝒕𝒊𝒐𝒏          Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin