72

255 22 13
                                    

27 Ağustos
23:29

yattığı yerde iyice küçülmüş, fatih'i izliyordu. son geceleriydi, yarın sabah döneceklerdi. bunun hüznünü taşıyordu cem, hep burada fatih ile birlikte kalmak için canını bile verebilirdi.

"tamam, her şey hazır gibi."

"gel artık." dedi, cem bir kolunu uzatarak. fatih çok sıcakladığı için tişörtünü çıkarıp öyle girdi yatağa. cem'in göğsüne doğru yattı, bir öpücük bıraktı.

"bir şey unuttuysak da sikimde değil vallahi. yoruldum artık."

"unutmadık, düşünme artık." saçlarını okşuyor, arada öpüyordu. fatih kendini biraz yukarı çekip dudaklarını buldu hemen. küçük öpücükler kondurdum cem hala saçlarını okşarken.

"bir şey diyeceğim ama kızma."

"sana kızan kör olsun." cem biraz geri çıktı, iyice yüzüne baktı fatih'in.

"otele ne kadar verdin?"

"bu nereden çıktı şimdi?" yattığı yerde biraz dikleşti hemen fatih.

"senin için sorun olmadığını biliyorum ama benim yüzümden epey para harcadın. uçak, otel... fulya hanım'ı da sen ödüyorsun, onun da ne kadar olduğunu bilmiyorum."

"cem..." fatih yatak başlığına yaslanıp bir sigara yaktı.

"kızma. düşünüyorum bunları, elimde değil."

"düşünme." dedi, cem'in yanağını severken. "var ki veriyorum. bir kere lafını yaptığımı duydun mu? sadece senin için değil bunlar. ben de tatil yapmamıştım hiç, fena mı oldu?"

"of, bilmiyorum." fatih kendisine çekti cem'i. göğsüne yatırdı, saçlarından öptü.

"sen böyle şeyleri hiç düşünme, hiç. paramı sana harcamayacağım da ne yapacağım? yeter ki mutlu ol, yüzün gülsün. al varımı yoğumu." cem bir şey demedi. fatih yarısına geldiği sigarayı küllüğe söndürüp cem'in üzerine doğru eğildi.

"bir daha da açmıyoruz bu konuyu. tamam mı?" cem başını salladı yalnızca. fatih'in onu öpmesine izin verdi.

"hep burada kalsak, gitmesek."

"çok güzel olurdu ama gitmemiz lazım." cem iyice boynuna sarıldı fatih'in. bu da yetmemiş gibi bacaklarını da doladı beline.

"hiç gitmek istemiyorum ama." fatih her yerini küçük küçük öperken öyle bir mayışıyordu ki eriyip gidecekti sanki.

"sen bir de," dedi fatih, öpücükleri arasında. "bana sor. bu koku olmadan ne yapacağım?" cem'i yatağa daha da çok itti, derin bir öpüşmeye girdiler. günlerdir öyle alışmıştı ki onu her yerde, istediği zaman öpmeye, bunun yokluğu ile ne yapacaktı bilmiyordu.

fatih öptükçe cem boğazından yükselen seslere engel olamıyordu. acaba sevişmek mi istiyor, diye düşünmeden edemiyordu.

"fatih..."

"yavrum..." bu kez boynuna eğildi. orayı talan ederken cem konuşmak istiyordu.

"sevişemedik, ister miydin?"

"hmhm." dedi fatih, işine devam ederken. cem bu halde konuşamayacağını anlayınca itti onu.

"bir şey soruyorum, bak."

"ne var ya?" dedi, hala onu öpmeye çalışıyordu.

"sevişmek mi istiyorsun?"

"sen istemiyor musun?" burada oldukları müddetçe bir takım şeyler yaşamışlardı ama bu başkaydı. önceden bu konular için ona kızardı cem, istemediğini, ondan iğrendiğini düşünürdü. ama şimdi kendisi emin olamıyordu.

"bilmiyorum."

"bilmeyecek bir şey yok, aşkım." dedi fatih. kucakladı cem'i, yatıp ince örtüyü ikisinin üzerine doğru çekti. "istemiyorsan, istemiyorsundur."

"ama sen?"

"ben sen ne istersen onu isterim." hep böyle diyor, diye düşündü cem. bunu, onu düşündüğü için söylediğini biliyordu ama gerçek duygularını bilmek istiyordu.

"fatih, istiyor musun istemiyor musun? söyle işte." iyice sarıldı fatih, uykusu geliyordu artık.

"istiyorum. ben seninle ilgili her şeyi istiyorum. merak da ediyorum valla, yalan değil. nasıl olacak, kim yapacak."

"kim, yapacak mı?" diye geri çekilip baktı cem fatih'e. işte bunu hiç beklemiyordu.

"ne var? belki ben istiyorum?" cem kendini tutamayıp güldü. ikisini hiç de öyle hayal etmemişti.

"ne gülüyorsun oğlum? yapacağız, göreceğiz işte."

"sana mı?" daha çok gülünce cem'in ağzını kapattı fatih eliyle.

"gülme." dedi, kendi de gülerken. "gösteririm sana kim kime yapıyormuş." cem başını salladı yalnızca ama hala gülesi vardı. fatih yine çekti onu kendine, sarılıp gözlerini yumdu.

"ne bileyim cem ya. değişik işler bunlar. şunu yapmam bunu etmem demiyorum, bunları diye diye neler geldi başıma zaten."

"pişman mısın yani?" amacı fatih'i kızdırmaktı.

"onu mu dedik lan?" dedi sertçe, hala cem'in saçlarını okşarken.

"yapmayacağım bir şey var ama. yani bir gün olursa, ağıza almak falan yok. ne sen ne ben. o kadar iğreniyorum ki anlatamam." cem bu kadar detay düşünmemişti hiç. o yüzden fatih'in bunları söylemesi hem tuhaf geliyordu hem komik.

"belki ben istiyorum?"

"aman, nolur isteme ya. aklıma geldikçe midem bulanıyor."

"tamam, tamam." dedi cem. bunları o zaman da konuşabilirlerdi. artık o da uyumak istiyordu.

"döndüğümüzde yine her şey eskisi gibi olacak." dedi, her ne kadar bunları düşünmek istemese de. bu düşün içinde yaşamak o kadar güzel ve gerçek dışıydı ki sanki tüm o kötü şeyler yaşanmamış, fatih ile ikisi gerçekten de boş vakitlerinde tatile çıkmış iki sevgiliydiler. ama gerçek bu değildi, tüm bunlar gerçek olamayacak kadar güzeldi. hiçbir zaman da olmayacaktı.

"bak şimdi," dedi fatih. "sana bunları düşünme demedim mi?"

"annem yine fatih'in yanına gitme diyecek, melih saçma saçma konuşacak, o evde hapis kalacağım hep." fatih derin bir nefes aldı duydukları üzerine. o da biliyordu elbette bunları, aklından çıkmıyordu. sadece cem'in yanında numara yapıyordu. ona sürekli her şey iyi olacak dese de bunu kendi de bilmiyordu. yine de bunları konuşmak istemiyordu. şu an olmazdı. 

"uyuyalım, n'olur. yum gözlerini." uyumak hiçbir şeyi değiştirmeyecekti oysa. yine de sarıldı fatih'e cem. dediğini yapıp gözlerini kapattı.

"uyulalım."

ellerin, bir kibrit aleviWhere stories live. Discover now