45

813 69 14
                                    

10 Temmuz, 18:12

nasıl hızlı koştuysa, nefes nefeseydi. boğazı yanmıştı artık kapının önüne geldiğinde. tek dileği vardı, fatih'in içeride olması. yoksa nereye giderdi bilmiyordu.

camdan baktı, içeride, masada oturuyordu. yutkundu, yüzünü sildi ve içeri girdi.

"cem?" onu görmeyi beklemiyordu. günler sonra gördüğünde kalbinin bu kadar büyük tepki vermesini ise hiç beklemiyordu. cem'in yüzü kıpkırmızı, gözleri yaşlıydı. ne olduğunu bilmiyordu ama bu içinin parçalanmasına engel değildi. oturduğu yerden kalktı ve ona doğru yavaşça adımlayan çocuğun yanına gitti.

"n'oldu?"

"geldiğim için özür dilerim ama nereye giderim, bilemedim." bunu der demez yine ağlamaya başladı. fatih kollarından tutup koltuğa oturttu, yanına ilişti. 

"biri bir şey mi yaptı? söylesene oğlum, deli etme beni?" 

"babamla kavga ettik. benden bir şey saklıyorlar. ne olduğunu bilmiyorum ama seni bu eve getirdiğim güne lanet olsun, dedi. annem de hemen araya girdi. gitmek istemiyorum o eve artık. ankara'ya döneceğim." fatih kalkıp bir bardak su getirdi. biraz sakinleşmesini istiyordu ama o cem'den de daha panik bir haldeydi.

"hayırlı akşamlar, kardeşim. şu 2004 transporter'ı soracaktım." içeri giren adamla birlikte fatih ayağa kalktı.

"abicim, daha müsait bir zamanda uğrasan? acil bir mesela var da çıkmamız gerek." adam bir dışarı bir fatih'e baktı.

"ya benim de acelem vardı aslında. şirkete bakıyoruz, ondan bilgi alayım dedim." cem, arkasını dönmüş oturuyordu fakat fatih'in gerildiğini anlayabiliyordu.

"anlıyorum güzel abim de müsait değilim şu an. sen ver numaranı, arayalım yarın." adam bir iki adım ileri yürüdü.

"galeri değil mi burası? gelen müşteriye böyle mi davranıyorsunuz?"

"abicim," dedi fatih, ses tonunu yükseltmemeye gayret ederek. "durumumu söylüyorum sana. uzatma sen de."

"böyle mi satış yapıyorsunuz siz?" artık sabredecek hali kalmamıştı. bir iki adım daha atıp elini adamın yüzüne yüzüne salladı.

"lan yapmıyoruz satış matış! halden anlamıyor musun lan? işim var diyorum, ilgilenemem diyorum!"

"senin arabana mı kaldık lan? it!" adam fatih'in üzerine yürüyünce fatih hafifçe omzundan itti.

"lan yürü git, akşam akşam! bela diye mi geldin lan karşıma! siktir git!"

"fatih..." adam sinirle çıkıp gittiğinde fatih arkasına dönebilmişti. eli ayağı titriyordu, kendisine gelmesi lazımdı. cem böyle bakarken imkansızdı bu. yüzünü sıvazladı, kemerinden tutup pantolonunu biraz yukarı çekti.

"hadi, bize gidiyoruz. anneni ararım sonra." 

saat epey geç olmuş, fatih'in annesi çoktan uyumuştu. ikisi de aynı koltukta yan yana, öylece oturuyorlardı. cem'in de uykusu gelmişti ama bir şey demedi. kşam boyunca fatih ile konuşacak fırsat arayıp durdu. ama fatih yalnızca kaçıyordu ondan. uyumak istemiyordu, onunla sabaha kadar böyle sessiz oturmaya razıydı.

"geç oldu." dedi fatih, ayağa kalkıp. "ben yatıyorum. sabah dükkanı erken açmam lazım." cem de kalktı. peşinden odasına doğru ilerledi.

annesi geçenki gibi yere yatak sermişti. fatih, cem'in geçen geldiğinde giydiği kıyafetleri çıkardı yine. o anı düşündü. neredeyse tüm gece cem'in odadaki varlığı yüzünden uyuyamayışı geldi aklına. o zaman anlam verememişti, vücudunu saran gerginlik onu şaşırtmıştı. aynı hisler geri gelmişti şimdi. cem ile göz göze gelmemeye çalışıyo, beynine her şey yolunda dedirtmeye uğraşıyordu.

"yerde mi yatacaksın?" lambayı kapatıp da döndüğünde cem'in sorudğu soru onu şaşırttı.

"evet? yat sen."

"yatağın büyük. yer rahatsız değil mi?" cem'in kast ettiği şeyi anlayınca vücudunu bir ateş bastı bastı fatih'in kıpırdayamadı, konuşamadı. cem oturduğu yerde kaydı.

"yerde yatma."

"saçmalama cem."

"saçmalamıyorum. yerde yatmanı istemiyorum sadece." fatih gidip camı açtı, derin bir nefes aldı. kendisine hakim olamıyordu. yapabileceği hiçbir şey yoktu.

cem yan dönmüş, bir eli yüzünün altında, bacakları hafif kıvrık bir şekilde yatıyordu. fatih ise sırt üstü uzanmış, tavanı izliyordu. o an anlamıştı, cem bu dünyada ne isterse fatih'e yaptırabilirdi.

"sana öyle alışmışım ki. şimdi hem canım sıkılıyor hem seni özlüyorum."

"uyu cem." cem'in uyumaya niyeti yoktu. konuşmak, içinde ne varsa dökmek istiyordu. biraz kıpırdadı.

"istemiyorum uyumak. bana sürekli beni anlamıyorsun, diyorsun. sen de beni anla. konuşmak istiyorum bu durumu." fatih bir şey demedi. biraz sonra cem, fatih'in göğsünde duran elini tuttu.

"geçen sana bir şey sormuştum."

"ne?" cem konuşmayınca ona döndü fatih. gözlerinin ta içine bakıyordu. elindeki el, alev alevdi.

"aşık mısın bana?" fatih cevap vermedi, veremedi. başını da gözlerini de çeviremedi. cem biraz daha kıpırdadı. iyice yaklaştı.

"yapma."

"ben de sana aşık olmak istiyorum. ne olursa olsun, her şeye hazırım ben. sürekli olmaz diyorsun. hiç mi düşünmedin? beni senle hiç mi hayal etmedin?" cem biraz daha yaklaştı fatih'e. ne yaptığı hakkında zerre fikri yoktu. sadece önüne gelen bu fırsatı kaçırmamak istiyordu. fatih'le deli gibi mutlu olabilirdi. rüyalardaki gibi bir aşk yaşayabilirdi. buna emindi, bunu denemeden hayatına devam etmek istemiyordu asla. artık kaçmasına izin veremezdi.

"hiç mi beni öpmek istemedin?"

"cem..." daha fazla konuşmasına izin vermedi. yaklaştı, dudaklarını fatih'in dudaklarına bastırdı. o kısa sürede kuşlar uçmayı durdurdu, rüzgar esmeyi, sular akmayı. öyle bir sürseydi ki fatih tepki dahi veremedi. cem çekilmiyor, soğuk dudaklarını fatih'in kilerden ayırmıyordu. öpüşme bile denemezdi belki de. ama ikisi de bu odada, bu, yatakta ne yaşandığını bir daha unutamazdı.

fatih, ne olduğunu idrak ettiği vakit geri çekilip arkasını döndü hemen. ince örtüyü boynuna kadar çekti, gözlerini yumdu. kalbinden gelen kuvvetli sesleri duymamazlıktan geldi.

"uyu artık, cem. hayal kurmanın vakti değil."


ellerin, bir kibrit aleviWhere stories live. Discover now