53

644 50 9
                                    

22 Temmuz, 23:48

"ne bileyim oğlum, hatırlamıyorum ki." fatih, koltuğa yayılmış cem'i görünce gidip dizlerine doğru yatmıştı. günün yorgunluğu şimdi beliriyordu bedenlerinde. dün akşam yola geç çıktıkları için gelir gelmez uyumuşlardı. bugünse gün boyu dışarıda kaldılar. cem'in sevdiği gibi kumsala gittiler, yüksek bir yere çıkıp denize bir de oradan baktılar. dolaşırken küçük bir şelale görüp ayaklarını suya soktular. kimselerin görmediği anlarda el ele tutuştular. ikisinin de dönmeye niyeti yoktu, o yüzden bu gece de kalmaya karar verdiler.

masada az önce içtikleri birer bira şişesi, fatih'in elinde sönmeye yüz tutmuş sigara, ışığı bile açmamışlardı. cem ona, bana aşık olduğunu ne zaman anladın, diye sormuştu. fatih de düşünüyordu, hatırlamaya çalışıyordu. sigarasından bir duman daha alıp küllüğe bıraktı, gözlerini yumdu. cem saçlarını okşarken yüreği çarpıyordu.

"hatırla."

"zamanla oldu herhalde, öyle belli bir şey değil yani. bir baktım hep seni görmek istiyorum, seninle konuşmasam nefesim kesiliyordu sanki. melih'in kardeşi, zorda kalmasın, kendini kötü hissetmesin bahanelerim biteli çok olmuştu." derin bir nefes alıp gözlerini açtı.

"bu yüzden yapıyorum, bu yüzden seni görmek istiyorum diyebileceğim hiçbir şey yoktu. aklımı yitirdim lan. sonra bir baktım, kıvranıyorum. bir baktım, bir çift göz için dünyayı yakacak kıvama gelmişim."

"bunun yaşandığına hala inanamıyorum." fatih yattığı yerden kalkıp cem gibi oturdu, yüzüne baktı.

"bana deselerdi böyle bir şey olacak, cem'e aşık olacaksın, güzel bir küfür ederdim." cem gülümser gibi oldu ama fatih'in tüm bunları hala kabullenemediğini biliyordu. aşkını, cem'i kabul ediyordu ama bunu yaşayamayacaklarına olan inancı yerli yerindeydi hep. cem, iki elini de fatih'in yanaklarını koydu ve hafifçe okşadı yüzünü. yıllardır gördüğü bu yüz artık görmek istediği tek şeydi.

"bunları konuşmayalım. buraya her şeyden uzaklaşmak için geldi." fatih başını salladı yavaş yavaş, cem'in gözüne inanılmaz sevimli gelmişti. dayanamadı, öptü.

"seni çok seviyorum. bu sevgi için her şeyi yapmaya hazırım, fatih." fatih tekrar başını salladı, cem tekrar öptü. bu kez geri çekilmedi. dudakları onun dudaklarında gezdikçe içindeki kıvılcımlar aleve dönüşüyordu. oturduğu yerde kıpırdandı, fatih'i kendisine doğru çekti. ona duyduğu bu çekimi durduramıyordu. en sonunda fatih üzerine eğildiğinde, yattığı yerden bacaklarını fatih'e doladı. boğazından gelen mırıltılardan sonra fatih geri çekilmişti.

"n'oldu?"

"cem..." nefes nefeseydi. cem onu esir almış gibiydi. elleri, kolları, bedeni her yerdeydi. kalbi inanılmaz hızlı atıyordu.

"korkmanı gerektirecek bir şey yok."

"korkmuyorum. korku değil bu." cem tekrar okşadı yüzünü. elleri ensesine gitti sonra, onu kendine çekti ve kulağına doğru konuştu.

"ben korkmuyorum. seninleyken hiçbir şeyden korkmam. çok net söylüyorum bunu." neyi kastettiğini anlamıştı elbette fatih ama buna hazır olup olmadığını kestiremiyordu. cem tekrar dudaklarını bulduğunu, bedenini ona daha çok itmeye başlamıştı. fatih temkinliydi, ne yaptığından haberi yoktu. cem'in kokusu onu sarhoş etse de olabilecekler yüzünden geriliyordu. dediği gibi, korku değildi bu. cem'den bir saniye uzaklaşmak istemiyordu. yalnızca bu her şey, bedenine yabancı hislerdi.

cem fatih'in beline sarıldı, kendisini iyice ona doğru itti. ne halde olduğunu anlamasını istiyordu. hayatında kimseyi bu kadar arzulamamıştı. fatih onu öptükçe başka diyarlara dokunuyordu sanki.

dudaklarını boynuna doğru götürdü. yüzüne batan sakallar, dudaklarının değdiği tenin sıcaklığı, bu ıslaklık, mırıltılar, cem sarhoş gibiydi ve bunun içtiği bira ile alakası yoktu.

"cem, dur..." belindeki elleri daha da sıktı, boynunu emdi biraz.

"cem..." eli hareket etti yavaşça. fatih'in bedeninde bir yolculuğa çıkıp bacak arasına ulaştı. bir yandan derin bir şekilde öperken bir yandan da fatih'i canlandırmak istiyordu. gezdirdi elini, oyalandı orada. bir aşağı bir yukarı gezinip durdu. fatih'in gerildiğini hissediyordu. etkilenmesini umuyordu. elini iyice bastırdı.

"sana dur dedim cem!" fatih hiddetle cem'in elini itti ve geri çekildi. nefes nefeseydi, allak bullak olmuştu. inip kalkan göğsü, dudaklarında hissettiği ıslak dokunuşlar hala yerindeydi. cem'e baktı, şaşkın gözüküyordu. ayağa kalkıp pencerenin kenarına gitti.

"geri dönelim istersen." istediği bu değildi kesinlikle. biraz nefes aldı, kendine gelmeye çalıştı. sonra dönüp aynı yere oturdu ve cem'e sarıldı sıkıca.

"dönmek istemiyorum. özür dilerim, panikledim." cem kırılmıştı ama belli etmedi. onun aklında hala soru işaretleri olduğunu biliyordu tabi. o da sarıldı, ses etmedi.

"batırdım her şeyi. valla ki isteyerek itmedim seni."

"olsun..." geri çekilip uzunca bastırdı dudaklarını cem'in dudaklarına ve orada kalarak fısıldadı.

"sana ölürüm ben. ama anla beni. bir şeyler değişik geliyor hep. bak, yanlış demiyorum. asla yanlış hissetmiyorum. sen yanlış değilsin, cem. sen benim tek doğrumsun bu saatten sonra. sadece kafam çok karışık." ağlamaya başladı. cem yaşlarını sildi yavaşça. ne diyeceğini bilmiyordu.

"nasıl diye sorup duruyorum sürekli lan. nasıl, nasıl yapacağız? hep böyle kalmak istiyorum. ama nasıl, cem?"

"bilmiyorum." cem de fısıldadı. sesi zor çıkmıştı. sadece fatih'in yaşlarını siliyordu.

"ölüyorum oğlum sana. bak, her şey üzerine yemin ederim ki çok seviyorum. ama beynim karman çorman." cem geri çekildi biraz. fatih'in aksine o ağlamıyordu. yaslanıp dizlerini de kendisine çekti.

"iğreniyor musun? beni öperken, bana dokunurken iğreniyor musun yoksa?"

"hayır." dedi fatih, net bir şekilde. ellerini tuttu cem'in. "iğrenir miyim lan? yanıyorum beni öp diye. bilmiyorum cem, anlamıyorum kendimi artık. ne olursun öyle şeyler düşünme." başını salladı cem. bir şey demedi.

fatih uyuyana dek cem'in kulağına onu ne kadar sevdiğini söyledi. yine öptü, yine sevdi ama cem tek kelime bile etmemişti.

ellerin, bir kibrit aleviWo Geschichten leben. Entdecke jetzt