43

805 67 6
                                    

27 Haziran, 01:58

tekrar saate baktı cem. onlarca kez adımladığı yeşil çim halıyı bir kez daha dolaştı. gelmeyecekti, boşuna bekliyordu. yine de onu bu düşüncelerinden vazgeçirmesi lazımdı. imkansızdı çünkü, fatih'in ona karşı bir şeyler hissetmesi dünyada olacak son şeydi. bu işte bir yanlış vardı.

tam vazgeçip eve dönecekken fatih'i gördü. kenarda, elleri cebinde duvara yaslanmış ona bakıyordu.

"sonunda geldin."

"beklemeyecektin." cem, endişe etse de ona doğru bir adım attı.

"geldin sonuçta. gelmeyeceğim demiştin." fatih bir sigara yakıp yürümeye başladı. cem de peşinden ilerledi. bir süre konuşmadan yürüdüler. karanlık sokakta, fatih önde cem arkada. nihayet fatih durdu ve arkasını döndü.

"arabayla gelmedim, gel seni eve bırakayım."

"ne diyosun ya..." fatih iki parmağı arasında tuttuğu sigaradan son bir nefes alıp yere fırlattı. öyle büyük bir ikilemdeydi ki çıldırmak üzereydi adeta. kendini bu kadar çaresiz hissettiği başka bir an yoktu. yapmak istediği ve yapmak zorunda olduğu şeyler o kadar farklıydı ki.

"cem..."

"yüzüme bile bakamıyorsun. böyle mi olacak artık." fatih duvara yaslanıp ellerini dizlerine yasladı, soluklandı.

"bakamıyorum, yapamıyorum. üzerime gelme. kurbanın olayım yapma bunu bana." cem de karşı duvara yaslandı. bu olaydan nasıl sağ çıkacağını bilemiyordu.

"beni böyle bırakamazsın. yapamazsın, fatih. bak, söz veriyorum seni zorlamam. arada bir konuşalım, seninle konuşmama izin ver. benim seninle konuşmaya ihtiyacım var. anlamıyor musun?" fatih başını iki yana salladı ve ayağa kalktı. cem'e baktı bu kez, karanlıkta bile parlayan yüzüne baktı. dolan gözleri ışıldı. cem bundan cesaret bulup yaklaştı yanına.

"lütfen..." fatih yüzüne uzandı, yanağını okşadı. sonra kendisine çekip sıkıca sarıldı. bir daha yapamayacağını biliyordu çünkü.

"olmaz, cem..." saçlarını kokladı, okşadı. sıcaklığını aklına kazıdı. başını omzuna, boynuna gömdü. dili olmaz diyordu ama ayrılmak istemiyordu asla. kendisinin de ağladığından haberi yoktu.

"ben ne sana bunu yaşatırım ne de melih'e." cem geri çekildi. ne hissettiğini bilmiyordu, fatih onun için tam olarak ne ifade ediyor kestiremiyordu. tek bildiği şey onu kaybetmek istemediğiydi. hayatında birden bire öyle büyük bir yer kaplamıştı ki eğer giderse bununla ne yapacağını bilemiyordu.

"seni de bu yangına çekmeme gerek yok. olmaz." cem bir cesaret, yanağındaki elin üzerine koydu elini. ikisini birlikte düşündü. kendisini fatih'in yanında düşündü. tüm bunlar doğruysa eğer, fatih gerçekten de ona karşı hisler besliyorsa cem pek tabi bunun hayalini kurabilirdi. fatih'le bu yolları el ele yürüyebilirdi.

"denemeden vazgeçmek sana göre değil. beni kendinden uzak tutma, nolur." fatih'in içi öyle bir sızlıyordu ki ömründe böyle bir durum içinde kaldığını hatırlamıyordu. derin bir nefes alıp verdi, başını cem'in alnına yasladı. iki eli de karşısında biçare duran çocuğun yüzündeydi. yapamazdı, o bu kadar cesaretli değildi.

"cem... seni içime gömmekten başka çarem yok." fısıltısı cem'in kalbini deşiyordu. "korlar içindeyken buzdan duvar olmaktan başka çarem yok." geri çekildi. bu kez geldiği yolu geri dönmeye başladı

"hadi, eve bırakayım seni."

ellerin, bir kibrit aleviWhere stories live. Discover now