6

85 24 21
                                    

İşe gireli tam bir ay olmuştu ve tüm bu süreç boyunca bir gün bile izin kullanmamıştı Chan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



İşe gireli tam bir ay olmuştu ve tüm bu süreç boyunca bir gün bile izin kullanmamıştı Chan. Ta ki patronu yanına kadar gelip, ona dinlenmesi için resmen bir baskı yapana kadar. Çünkü genç adam, ne kadar enerjik davransa da yorulduğunu gözlerinden belli ediyordu. Aslında bu yorgunluğunun bir aylık tempoyla bir alakası yoktu. Chan, genel olarak çok yorgundu. Eve döndüğünde onu hayatta tutan iki sebebe bağlıydı yaşadığı saniyeler. Buna şükretmeli miydi yoksa isyan mı etmeliydi pek bilemiyordu açıkçası. Yine de evrende, bu kadar derdi çeken tek kişi olmadığına inanmak istiyordu. Kaderi aksini söylüyor gibiydi fakat kulaklarını kapatıp duymazdan geldi onu.

Hafta sonunu evde geçirmeye devam ederken ne kadar sıkıldığını fark etti. Sürekli bir yerlerde çalışmaya alışkın bedeni için öylece uzanmak pek hoş değildi. Duvardaki saate baktığında ofladı. Kardeşlerinin evde olmasına nereden baksa dört saat vardı. Yapacak hiçbir işi de kalmamıştı. Uyumaya çalışsa onu da beceremiyordu. Bir değişiklik yaşandığında, yani zil çaldığında kaşlarını çattı. Bu beklenmedikti, yerinden kalktı ve yavaş adımlarla kapıya ilerleyip delikten baktı. Meraklı ifadesi düştü genç adamın. Bakışlarında hemen bir boşluk belirdi.

Kapının diğer tarafındaki orta yaşlı, üstünden hiçbir zaman eksik etmediği ve resmen zengin olduğunu bağıran kürkü, ona yakışan makyajı ve yine pahalı kıyafetleriyle bekleyen kadın gergin görünüyordu.

Şaşırmadı Chan, annesi ne zaman onun yanına gelse ya da telefondan arasa gergin olurdu. Neden olduğuna pek anlam veremiyordu. Annesine hiçbir şey yapmamıştı neticede. Daha fazla oyalamak istemedi ve açtı kapıyı. Aylar sonra oğlunu tekrar gördüğünde nefesini tuttu Jessica, gülümsemeye çalıştı beceriksiz bir tavırla. "Merhaba, Chan." sesi o kadar güçsüz çıkmıştı ki, bir an bir şeyleri düzeltmek adına geldiğini düşündü Chan. Kayıtsız bir ifadeyle karşılık verdi, "Merhaba."

"Ben... rahatsız etmiyorum değil mi?"

"Etmiyorsun."

"İçeriye girebilir miyim?"

Bir an için düşündü Chan. Güldü kendi kendine. Biraz dalga geçer gibiydi bu gülüşü, annesi de fark etmişti. Böyle olmasının sebebi ise içeriye girmesinin iyi olup olmayağını bilemeyişiydi. Neticede onun tercih ettiği zarafet dolu hayattan çok uzak bir hayat içindeydi. Yine de karışmadı, omuz silkti kenara çekilirken. El çantasını önüne alıp, terdirgin adımlarla içeriye girdi Jessica, bu eve çok uzun aralıklarla girdiği için her seferinde inceleme ihtiyacı duyuyordu. Bir değişiklik yoktu, en son gördüğü gibiydi. Bunun hakkında ne düşünmesi gerektiğinden emin değildi.

O daha oturmaya tenezzül edemeden yanında geçen oğluna baktı, kesinlikle her gördüğünde daha da zayıflamış oluyordu. Bu içine bir ağırlık çökmesine sebep oluyordu. "Çocuklar yok mu?" dedi kafasındaki konuyu saptırmaya çalışarak. Kendisini koltuğa bırakarak arkasına yaslandı genç adam, kollarını göğsünde birleştirdi. "Okuldalar, ikisinin de kursları var." başını onayla salladı annesi. Bundan haberi dahi yoktu ve bu normaldi onlar için. Kenardaki sandalyeye oturdu fazla kurulmadan. "İyiler mi peki?"

wabi-sabi, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin